Dinleyenim yoksa ben de kendi kendime konuşurum ya da göklere söylerim derdimi! İşte bu yüzden, ASLINDA tüm paylaşımlarım SADECE Sema'dan SEMAya... Bu blogda, yıllar içerisinde biriktirdiğim HARİKA HAZİNELERİMİ paylaşıyorum. HER SEFERİNDE işe yarayan, HER KULLANDIĞIMDA bana MUTLAKA fayda veren HUZUR KAYNAKLARI bunlar. Bu blog sayesinde hem hepsi topluca elimin altında olsun ve bana yine huzur versinler hem de başkaları da onlardan faydalansın istiyorum.
HOŞGELDİM
"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊
BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...
KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.
MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!
HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...
HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖
"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale
31 Ocak 2018 Çarşamba
AKIL SAĞLIĞINIZI KORUMAK İÇİN SÜREKLİ ŞİKAYET EDEN İNSANLARDAN UZAKLAŞIN!
Yakınmanın beynİnİzİ nasıl ETKİLEDİĞİNİN farkında mısınız? - Klİnİk psİkolog Hİlal Çerçel’İn yazısı
Yakınma deyince aklınıza eminim hızlıca gelebilecek bazı yüzler vardır. Bu
kişiler sıkıntılı, huzursuz duygu durumları, daha çok felaket senaryolarını
içeren olumsuz bakış açıları, karamsar ve söylenen halleriyle zihnimizde yer
etmişlerdir. Biz onların bardağın boş tarafını görme eğilimi olduğunu
düşünürken, onlar sıklıkla kendilerinin “gerçekçi” olduklarını savunurlar.
Evet, çok parlak gündemi olan bir ülkede yaşamıyoruz, dünyanın pek çok
diğer yerinde de hayat pek yolunda gitmiyor. İnsanlığın üzerinde durduğu dalı
kesmeye devam ettiği aşikâr. Ancak tablo böyle olmasa dahi gündelik olaylarda, ilişkilerde önce
olumsuzlukları gören ve bunu tekrar ve tekrar dert edinen ve psikolojideki karşılığı ile olayları bir çeşit DÜŞÜNSEL GEVİŞ GETİRME (ruminasyon) şeklinde yaşayan kişiler var. Ve bu hal yavaş ve derinden, önce
kişiyi sonra toplumu hasta ediyor. Şöyle düşünün; insanlar daha çok
duygusal beyinleri ile karar alıyorlar ve kaygı ile sıkıntı insanlar arasında en
çabuk bulaşan duygularken, bu olumsuz düşünme hali insan
bünyesini nasıl etkiler? Giderek daha çok kişinin olumsuz düşündüğü, yakındığı
ve sıkıntılı ruh haline sahip olduğu bir toplum nasıl bir organizmaya dönüşür
ya da “Nasıl çıkılır bu şekilde karanlıklardan aydınlıklara?”
Kişilerarası ilişkilerdeki olumsuz davranışlar, özellikle de yakınma, alay
etme, zorbalık davranışları üzerine çalışan sosyal psikolog Dr. Robin Kowalski,
yakınmanın bugünlerde kültürün bir parçası olduğunu, birçok kişinin hiç
farkında dahi olmadan süreğen şekilde yakındığını söylemektedir. Burada bir
parantez açmak gerekirse tabii ki bunu zaman zaman herkesin biraz yapmasında
hiçbir gariplik yoktur. Problemli olan, bazı kişilerin “kronik yakınmacılara”
dönüşmüş olması ve bunun bir çeşit “olumsuzluklarla baş etme mekanizması”
olarak kullanılmasıdır. Oysa yakınmak bir baş etme şekli değildir,
dahası yakınma, beynin fizik yapısını kaygılı ve depresif olma yönünde
yeniden şekillendirirken, eylemsizliğe giden yolu açan ve sonuçta
toplumu işlevsizleştiren bir etkiye sahiptir. Araştırmalar sürekli
“pozitif olma” yönündeki zorlamanın sağlıksızlığı kadar, yakınma şeklinde dışa
vurulan olumsuz düşünme şeklinin de sağlıksızlığından bahsetmektedir.
Peki
“yakınma” beyni nasıl etkiler?
Yakınmanın beyin üzerindeki etkisini anlayabilmek için basitçe beynin
birkaç çalışma prensibini bilmeliyiz. Mesela:
Birlikte
ateşlenen nöronlar (sinir hücreleri) birlikte bağlanır!
Nöropsikolojinin babası olarak görülen Donald O. Hebb, nörofizyolojik
öğrenme kuramında; öğrenmede, duyguların ve nöronlar (sinir hücreleri)
arasında kurulan etkileşimin öneminden bahsetmiştir. Yani bir şey
düşündüğümüzde veya bir duygu ya da beden duyumu hissettiğimizde, beynimizde
binlerce nöron tetiklenmekte ve bir nöral ağ oluşturmak için bir araya
gelmektedir. Yaşam deneyimleri sonucu oluşan tekrarlayıcı
düşünceler; beynin aynı nöronları tetiklemeyi öğrenmesini sağlar. Yani
pratik ettiğinde ustalaşır. Dolayısıyla basitçe, zihninizi sürekli
eleştiri, endişe ve mağduriyet ile meşgul tutarsanız, beyniniz benzer
durumlarda aynı düşünceleri getirmeyi daha kolay bulacaktır. Çünkü
beyin, düşünce örüntüleri ile karşılaşılan durumlara olumlu ya da olumsuz tepki
verilmesi arasında bağlantılar kurar. Böylece düşünceler beyni yeniden
şekillendirirken, aslında gerçekliğin fiziksel yapısı da değişmeye başlar.
En
kısa yol yarışı kazanır!
Daha güçlü bağlanan nöronlar (daha sık düşünme yoluyla) bizim kişiliğimizi belirleyen
bileşenleri (zeka, beceriler, yatkınlıklar, en kolay ulaşılabilen düşünceler gibi) temsil
etmeye başlar. Şöyle düşünün; topu birbirlerine atan iki çift var. Bir çift
birbirine 10 adım uzaklıkta diğer çift 100 adım uzaklıkta duruyor. Her çiftten
bir kişi karşıda bekleyen partnerine tam olarak aynı anda ve aynı hızda topu
atıyor. Topu ilk yakalayan takım, kişisel kararınızı ve ruh halinizi
belirleyecek olandır. Sizce hangi takım topu önce yakalar? Temel uzaklık, zaman
ve hıza yönelik fizik kuralları der ki, 10 adım uzaklıkta olan her zaman önce
yakalar. Bu basitçe, düşüncelerin de nasıl çalıştığının örneğidir. Düşünceler
tekrar edilme yoluyla, sizin eğilimlerinizi temsil eden nöron çiftlerini birbirine
daha yakın hale getirir ve bir fikir oluşturmanız gerektiğinde her
zaman alacağı mesafe daha yakın olan kazanır. Yani siz kendinizi
sıklıkla önce olumsuz ihtimali düşünürken buluyor olabilirsiniz.
AYNA NÖRONLAR
1990’larda maymunlarla yapılan deneylerde fark edilen ve sinirbilimci
Vilayanur Ramachandran’ın “Bilim dünyası için DNA'nın keşfinden daha önemli
bir aşamadır” dediği ayna nöronlar; beyinde bir hareketi kendimiz
yaptığımız ve aynı hareketi yapan birini gözlemlediğimiz durumların her
ikisinde de aynı şekilde ateşlenen nöronlar olduğunu öğrenmemizi sağlamıştır. Yani sadece
izleyerek de beynimizde yaptığımızda olduğu gibi aktive olan bölümler söz
konusudur. DOLAYISIYLA BEYNİ
DEĞİŞTİREN SADECE KENDİMİZ DEĞİLİZ, BAŞKALARININ YAPTIKLARI VE SÖYLEDİKLERİ DE
AYNI ETKİYİ YAPABİLME GÜCÜNE SAHİP. İlginç olan bunun sadece davranışa özgü
bir durum değil, duygular için de geçerli olmasıdır. Yani biz birinin
herhangi bir duyguyu (öfke, üzüntü, mutluluk gibi) yaşadığını gördüğümüzde,
beynimiz o kişinin ne yaşadığını canlandırabilmek için aynı duyguyu çağırmaya
çalışır. Bunu da beynimizdeki aynı nöronları ateşleyerek yapar. Böylece
gözlemlediğiniz duygu ile ilişki kurabilirsiniz. Buna esasen EMPATİ diyoruz. Bu durum üzgün biri ile karşılaşınca üzülmemizi, öfkeli kişiler
arasında daha gergin ve öfkeli oluşumuzu, biri esneyince esnememizi açıklıyor. DOLAYISIYLA
SADECE SİZİN DEĞİL, ÇEVRENİZDEKİLERİN DE NASIL DÜŞÜNDÜĞÜ VE HAREKET ETTİĞİ ÖNEM
KAZANIYOR. Yine burada
yakınlarımızın zor zamanlarında yanında olmayacağımız, onları dinlemeyeceğimiz
ya da hayatımızdaki olumsuzlukları konuşmayacağımız anlamına gelmediği ile
ilişkili bir parantez daha açmak gerektiğini düşünüyorum. Aksine olumlu ya da
olumsuz her duygunun yaşanması ve paylaşılması (daha önce diğer yazılarda da
belirttiğim gibi) sağlıklıdır. Problemli olan, tekrar ve tekrar aynı
olumsuz düşünceyi tıpkı geviş getirircesine düşünme ve yaşama halidir!
Stres
hormonu: Kortizol
Bahsettiğimiz tüm bu olumsuz bakış açısı ve gelip-geçici konulara ilişkin
yakınma hali, aslında sonuçta hemen her zaman strese neden olmaktadır. Ve beyin stresle
ilişkili nöronları ateşlediğinde bağışıklık sistemi zayıflamakta, kan
basıncı yükselmekte, öğrenme ve hafıza süreçleri olumsuz etkilenmekte ve
kolestrol, obezite, kalp hastalıkları gibi pek çok olumsuz durum
oluşabilmektedir. Kronik stres ve yüksek kortizol düzeyi, ruhsal hastalık
riskini arttırırken, dayanıklılığı azaltmaktadır.
Eğer bu tür bir kronik yakınma halinin içinde olduğunuzu
düşünüyorsanız, aşağıdakileri deneyerek bir değişim sürecini
başlatabilirsiniz:
· Yakınmaya başladığınız anda
kendinizi yakalayıp durdurarak,
· Kendinize hayatınızdaki olumlu
şeyleri daha sık hatırlatarak (olumlu düşünmenin
mesafesini kısaltma pratiği; birbirine 10 adım uzak olan çift örneğini
hatırlayarak)
· Yakınmak yerine “eleştirel
düşünmeyi” öğrenerek (genellikle olumlu değişimler eleştirel
düşünme ile gelmektedir).
Sonuç olarak beynin tüm bu çalışma
prensiplerine bakıldığında “olayları, kişileri ve durumları
değiştiremediğimiz zamanlarda ne yapabileceğimizin” FORMÜLÜ nettir: Kendi
düşünme şeklimizle uğraşmak ve “kronik
yakınmacılara” ya bu hali fark ettirmek ya da uzak durmak! Karanlıklardan
aydınlıklara çıkmanın tek yolu, akıl sağlığımızı koruma
sorumluluğunu unutmamak ve ilham
veren, motive eden, eleştirel düşünmeyi öğreten ve teşvik eden ortamlarda
bulunmaktır. Aksi durumda giderek
artan bir olumsuzluk sarmalında daha kötü hissetme ve negatif hipnoz
altında hareketsiz kalma ihtimali oldukça yüksek görünmektedir Daha
güzel günler yakınanlarla değil, olumlu düşünüp harekete geçenlerle mümkün
olabilecektir.
Yazarın kullandığını belirttiği kaynaklar:
http://theheartysoul.com/complaining-brain-negativity/
http://www.curiousapes.com/the-science-of-happiness-why-complaining-is-literally-killing-you/
Yazan: Klinik psikolog Hilal Çerçel
Ayrıca tam bu noktada, "şikayet"
konusuna doğru bir bakış açısı sunan Psikolog Guy Winch'in "Şikayet
terapisi" adlı kitabının tanıtım yazısını buraya eklemek isterim. Şikayet
edeceksek bu şekilde edelim diye... :
Psikolog Guy Winch, on yıl boyunca yürüttüğü bir psikoterapi çalışmasından
sonra kaleme aldığı kitabında şikayetin nasıl etkili bir şekilde
kullanılacağını ve daha da önemlisi nasıl bir terapi haline gelebileceğini
anlatıyor. Şikâyet önemlidir; kişisel yaşamımızı iyileştirmek, geliştirmek için
araç haline gelebilir. Kendimizi, hakkını savunabilen, karşısına çıkan
sorunları aklını kullanarak çözebilen, her güçlüğün altından kalkabilen etkin
bir birey olarak görmemizi sağlar. Sessiz kalmayıp düşündüklerimizi açıkça
söylemek öz güvenimizi artırır, yeterlilik duygumuzu güçlendirir.
Şikâyeti bir sıkıntı kaynağı, bir sorun olarak görmekten çok bir fırsat olarak
görebilirsek özgüvenimiz ve özsaygımız yükselmekle kalmaz, sosyal ilişkilerimiz
gelişir, zenginleşir, dostluklarımız derinleşir. Yolunda gitmeyen bir şey varsa
istediğinizi elde edinceye kadar şikâyet etmeye devam edin! Ama bilinçlice ve
çözüm odaklı olarak!”
Bu arada aynı konuda internette dolaşan ve Frank
Sinatra'ya ait olduğu söylenen şu güzel yazıyı da paylaşmadan geçmek istemedim:
Kafalarında yarattıkları saçma bir dünyayı senin kafana
geçirerek enerjini çalmalarına izin vermeyeceksin.
Hayatta
sadece sorunları olduğunu düşünenleri anlamak zorunda bırakmayacaksın kendini. Hayatın
gerçek bir mucize olduğunu, şiir gibi güzellikleri bağrında taşıdığını, hayatın
her insana bir şekilde gülümsediğini anlamayanlarla uğraşmayacaksın.
İlişkilerinde
sadece sorunlarını dile getiren, yaşadıkları onca güzelliği yok sayan insanlara
bir dakikanı bile ayırmayacaksın.
Hakkında
hiç bir şey bilmedikleri halde konuşmaya kalkanları susturacaksın.
Değerinin
farkında olmayanlardan uzak duracaksın. Değerini bilerek yok saymaya
çalışanlara ise haddini bildireceksin.
Fındık
kabuğunu doldurmayan işlerle boğuşmanı sağlamaya çalışan insanları sileceksin
defterinden.
Gülüşlerini
çalmaya kalkanları çıkaracaksın hayatından.
İlişkileri
bir yük haline getirenleri uzaklaştıracaksın yanından ve ilişkinin mutluluk
getirmesi gerektiğini yazacaksın kafana.
Velhasıl,
onca yılını vererek ışıl ışıl bir enerji deposuna çevirdiğin beynini düşünerek,
beyinsizlere ezdirmeyeceksin kendini..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu çok güzel bir yayın Allah razı olsun sin zamanlarda yakınma ve şikayet dozunu artırdım gibime geliyor bu yüzden yazı tam da istediğim türden oldu çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilRabbim zayıflık ve zaaflarımızı görüp düzeltenlerden eylesin
Allah sizden de razı olsun; okuyup beğendikten sonra yorum yapmanız benim de iyi hissetmeme vesile oldu. Güzel duanıza da AMİN diyerek içtenlikle katılıyorum. Sevgiyle...
YanıtlaSilmerhaba.. yayınlarınızı aslında uzun zaman önce okudum. hatta bir kısmını kendi blogumda paylaştım. o günden beri size ulaşıp teşekkür edip ve en azından izinsiz paylaştığım kısım için helallik almak istedim ama şimdi nasip oldu. Allah razı olsun.. umarım yazmayı hiç bırakmazsınız. saygılar, selamlar..
YanıtlaSilSevgili Banu kardeşim, kendimi yararsız ve sıkıntılı hissederek dua ettiğim bir zamanda gelen mesajınızla kendimi çok mutlu hissetmeme vesile oldunuz; içime tekrar huzur veren Rabbime şükrediyor ve size de çok teşekkür ediyorum. (Dün-yani sizinle aynı gün- bir başka arkadaşım daha güzel bir yorumla bana ulaşıp memnuniyetini ifade etti ki inanın bana bu çok sık olmaz. Sizin mesajınızla birleşince, adeta büyük bir moral oldular benim için, Rabbimden bir teselli oldular çok şükür…)
YanıtlaSilBu arada bloğunuzu inceledim. Çok değerli konuları özenle seçip paylaştığınızı görünce, bir gönüldaş olduğumuzu düşünüp mutlu oldum, belli ki sizinle aynı kafadayız :)
Ben şu güzel söze gönülden inanıyorum, o yüzden buradan alıp kullandığınız paylaşımların hepsi helalühoş olsun:
“Doğru sözler paylaşıldıkça doğru düşünceler artar; paylaşalım.” George Orwell
Ayrıca gördüm ki siz de yazıların esas sahiplerine (eğer yazarı belliyse) yer vermeye özen göstermişsiniz, asıl önemli olan bu bence.
Umarım siz de bloğunuza yeni paylaşımlar eklemeye devam edersiniz.
Benden de size saygılar, selamlar ve çok çok sevgiler…
(Not:“İnsanlardan bir iyilik gördüğün zaman önce Allah’a şükret, sonra ona vesile olan kimseye teşekkür et. Nimeti göndereni unutma, getireni de ihmal etme.” İmam -ı Gazâlî)