HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


21 Nisan 2017 Cuma

HUZUR VEREN ŞİİRLER - HUZUR ŞİİRLERİ - UMUT ŞİİRLERİ - YAŞAMA SEVİNCİ VEREN ŞİİRLER - TEK TIKLA 70'DEN FAZLA ŞİİR

HUZUR, UMUT VE ŞÜKÜR HİSLERİMİZİ UYANDIRACAK HARİKA ŞİİRLER...

Umarım, aşağıda bulunan 70'den fazla şiirin en az bir tanesi, tam şu an sizin ruhunuza şifa olur. 😊

Amacımız daha huzurlu bir hayatsa, bizi "mutsuzluğa" ve "kendine acıma tuzağına" itecek nitelikteki her türlü şiir, şarkı, dizi film, vs. gibi kaynaklardan bilinçli olarak uzaklaşmalıyız...

Sevgi, huzur ve şükürle kalmanızı dilerim.



ÇOK ŞÜKÜR
Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür.
Orhan Veli Kanık




ANLAMAK
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum,
Ne büyük nimet olduğunu, ah ey güzel gün!
Boş yere üzülmekte mana yok, anlıyorum.
Kadrini bilmek lazım artık, her açan gülün.
Şükretmek türküsüne, daldaki her bülbülün,
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum.
Cahit Sıtkı Tarancı




SON SÖZ
Boğazından lıkır lıkır geçen şu suyun kıymetini bil.
Nedir ki bu mavilik deme;
Pencereden görebildiğin kadar,
Göğün kıymetini bil.
Kıymetini bil çiçek açmış bademin,
Güneşli odanın, çamurlu sokağın;
Beyazın, siyahın, yeşilin,
Pembenin kıymetini bil.
Dirilik, öyle bir şey yürekte;
Sevinçle çırpınır,
Kavak yelleri eser insanın başında.
İnsanoğlu kızar, öfkelenir, savaşır;
Halk için girişilen savaşta,
O korkulu sevincin,
Öfkenin kıymetini bil.
Bil ki bu,
Budur işte;
Güneş yalnız dirileri ısıtır;
Güneşin kıymetini bil.
Oktay RİFAT




MUTLULUK TACİRİ
Hüznünü al git,
Ben
Mutluluk taciriyim;
Mutluluk alır,
Mutluluk satarım.
Hele bir de
Ucuzuna umut bulduğumda,
Kapı kapı
Bedavadan dağıtırım.
Hüznünü al git,
Ben
Mutluluk taciriyim;
Mutluluk alır,
Mutluluk satarım.
Arif Doğramacı


(Sema'dan SEMAya NOT: Paylaşmaya değer şiir arayışlarım devam ediyor ve ara ara listenin bir yerlerine eklemeler  yapıyorum, haberiniz olsun... 😉)



HASTALAR
Hastalar,
kardeşlerim,
iyileşeceksiniz.
Ağrılar, sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı gibi inecek
ağır, yeşil dalların ardından rahatlık.

Hastalar, kardeşlerim;
biraz daha sabır, biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.
Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl.
Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.
Tuzun, ekmeğin, güneşin tadını
yeni baştan keşfedeceksiniz.

Sararmak limon gibi, mum gibi erimek,
devrilmek kof bir çınar gibi ansızdan.
Kardeşlerim, hastalar;
biz ne limonuz, ne mum, ne çınar.
Biz insanız çok şükür;
çok şükür biliriz,
umudumuzu ilacımıza katmasını.
“Yaşamak gerek!” diyerek
ayak direyip
dayatmasını.

Hastalar,
kardeşlerim,
iyileşeceğiz.
Ağrılar, sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı gibi inecek,
ağır yeşil dalların ardından rahatlık.
Nazım Hikmet Ran



Dilerseniz, dalga ve martı sesleri size eşlik edebilir ama benim video pek nazlı, açılması için iki kere tıklamak gerekiyor. 😊 Hadi bir de yanınıza çay-kahve alın, keyfinize keyif katın inşallah...



MEMNUNİYET
Benden zarar gelmez
Kovanındaki arıya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşarım
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünya ortasında.
RÜŞTÜ ONUR ( 22 yaşında veremden öldü; bu bilgiyle şiiri tekrar okuyun derim. Ayrıca şairin hayatını anlatan "Kelebeğin rüyası" filmini, izlemeyenlere ve tüm şiir severlere özellikle tavsiye ediyorum.)





BU SABAH HAVA BERRAK
Bu sabah hava berrak;
Bu sabah her şey billûrdan gibi.
Gök masmavi bu sabah,
Güzel şeyler düşünelim diye...
....................................................
Cahit Sıtkı Tarancı





SON GÜNE DEK
Keder seni bağrına basmak mı ister,
"Hadi ordan, çek arabanı!" de;
Boş sıkıntılara kaptırma günlerini.
Yutmadan bedenini toprak,
Ne kitabı bırak, ne çayır çimeni;
Hele yârin dudağını, sakın ha,
Ta son güne dek.
……………….
Ömer Hayyam



SARDUNYA

"Yasadır anımsatalım:
TOHUM EKENLERİN, FİDE DİKENLERİN
KİMSE DURDURAMAZ YAĞMURUNU,
GÜNEŞİNİ KİMSE KESEMEZ.

Fesleğen ekiyorum, sardunya dikiyorum
Arsızmış, öyle diyor komşum.
Artık siz istemeseniz de
Açar tohumunu, yayılır toprağınızda.
Ne güzel, ne güzel, ne güzel Tanrım,
Fesleğen ekiyor, sardunya dikiyorum.
Bitiyorum arsızlığına çimenin, çiçeğin,
ARSIZLIK BUGÜNDEN GERİ
UMUT VE DİRENÇ DEMEKTİR;

Sokulmak demektir yaşamın koynuna,
Özdeşlik demektir yaşamla.
İnan olsun dostlar, inan olsun
DALINDAN KOPAN SARDUNYA,
BOZULMADI Bİ KEZ, EĞMEDİ BAŞINI;
AÇMAYI SÜRDÜRDÜ DİKTİĞİM TOPRAKTA."

Gülten Akın


Fotoğraf: İbrahim Aksu



HER SABAH
Her sabah,
Güneşin ışınlarıyla
Sihirli bir kapı açılıyor.
Nereye götürüyor?
Bilmiyorum.
Ama
Heyecanla dopdolu,
Şükrediyorum!
Doğan Cüceloğlu

Hepimizin bundan sonra sevgi ve rahmetle anacağı Doğan Cüceloğlu hocamız, bu şiirle ilgili şöyle bir not düşmüştü: Amerikalı şair Mary Oliver’in, ‘Morning in a new land’ şiirinden esinlenme...




KÜÇÜK MUTLULUKLAR
Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan.
Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir;
Büyük nehri ararken üzerinden atladığın,
Arkana dönüp de bakmadığın...

Küçük mutluluklar;
Çıtır çıtır Kızılay simitidir çayın yanında,
Aniden radyoda karşına çıkan şarkı,
Kar yağınca tatil olan okul.

Başarılı bir rejimin birinci günü,
Sokakta sevebildiğin kedi,
Yürüyen güvercinin kafası,
Tenekedeki fesleğen.

Kurumuş çamaşırlar bir kış ikindisi;
Geri gelen elektrik,
Hamdi'nin hikâyeleri,
Annenin yemeği,
Tamir ettiğin alet,
Yeşil t-shirtün, yatarken giydiğin;
Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin.

Elini sımsıkı tutan minik el,
Dudağında ıslık yürüdüğün yol,
Birden çıktığın yolculuk...

Sana açılan kapılar,
Sana kapıyı açanlar,
Hoş gelenler,
Hoş buldukların...

Yalnız kalabilmek - dilediğinde,
Kavuşabilmek - özlediğinde...
*
*
(Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum kendi küçük mutluluklarını yazman, bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle)
Yalçın ERGİR
  
Fotoğraf: İbrahim Aksu

UYAN
Hadi uyan!
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda,
Denizler bir mavilik edindi günden,
Seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu,
Bu türküyü dinlemeyecek misin?

Hadi uyan!
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın,
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine.
Yoksul olsan da uyan,
Garip olsan da uyan,
Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için;
Mademki iyisin, iyiyi yaşatmak için;
Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için…

Hadi uyan!
Denizi dinle; “yaşamak” desin,
Toprağı dinle; “barışmak” desin,
Göğü dinle; “sevişmek” desin.
Bir plak konmuş gibi gramofona,
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü,
Uyan diyor; uyansana!

Hadi uyan!
Sevdiğim uyan,
Ne olur uyan!
METİN ELOĞLU



Dilerseniz, kuş sesleri eşliğinde okumaya devam edin...  Üstteki martı ve dalga sesleri de açık kalsın ki, kendinizi aynı anda hem deniz kenarında hem de ağaçlara yakın hissedebilesiniz... Mis kokulu bir çay veya kahve içerken bir yandan huzurlu şiirler okuyup, aralardaki güzel doğa resimlerine bakıp, huzurlu sesler eşliğinde rahatlamamak mümkün mü? Hele bir de yanınızda mis kokulu bir kolonya ya da kurutulmuş gül, lavanta vs. doldurduğunuz bir minik kutunuz varsa, mutlaka ondan da faydalanın derim. 😊 Çok şükür Rabbimize...



NEFES ALMAK
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.
ZİYA OSMAN SABA





NE KADAR GÜZEL
Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!
Orhan Veli Kanık


Fotoğraf: İbrahim Aksu

GAM YEME
Şenlenir Yûsuf’la bir gün arz-ı Ken‘an, gam yeme!
Gam evinden dûr olur feryâd ü efgân, gam yeme!
Gün gelip elbet olur bedbâht olanlar bahtiyâr
Aynı minvâl üzre devretmez bu devran, gam yeme!
Ey gönül! Varlık evin tûfâna gark olsun, bırak!
Sen ki bilmişsin ezelden Nûh’u kaptan, gam yeme!
Gittiğin menzil uzak, yollar karanlık olsa da;
Mutlaka her yol bulur bir hadd u pâyan, gam yeme!
Sapma Ey can doğrudan, -kalsan da tek- Hâfız gibi
Yoldaşındır dâimâ kalbinde Kur’ân, gam yeme!
Hafız-ı Şirazi



Bu defa aynı şiir, Rüştü Şardağ'ın tercümesiyle, tıpkı Kemal Sayar’ın ifade ettiği gibi, "şifa niyetine" gelsin…



GAM YEME (ÜZÜLME)
Kaybolan Yusuf döner Kenan’a bir gün; gam yeme
Gör şu mahzun ev olur tekrar gülistan; gam yeme
Ey gönül, işler düzensizlikten elbet kurtulur,
Dertliler kalmaz perişan böyle her an; gam yeme
Gerçi birkaç gün felek sapmış gider, hep ters yöne
Her zaman arzuna dönmez çünkü devran; gam yeme
Bülbülüm, kırlarda tekrar taht kurarsın, gün gelir
Tek ki sağ kal, kopmasın ömrün bahardan; gam yeme
Sel götürmüş yıkmış varlığın mahveylemiş
Nuh eğer kaptansa, korkma olsa tufan; gam yeme…
Hafız-ı Şirazi





EYLÜL SABAHININ SERİNLİĞİ
Eylül sabahının serinliğini,
Yaprakların serinliğini,
Ciğerlerime dolduruyorum.
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor.
Yıkanmış güvercinler,
Ve çok uzaktan bir tren sesi...

Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda.

Düşmanlarımı bağışlıyorum,
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda.

Eylül sabahının serinliğini,
Yaprakların serinliğini,
Yüreğime dolduruyorum.
Ataol Behramoğlu

 
Fotoğraf: Ferhat Şentürk


Babaannem DERDİ kİ:
Yoksa yanımda biri
Alıp elime kahvemi
Açarım perdeleri...
Şöyle bir döner ağaçlara
Balkondaki kedilere
Dallardaki kuşlara
Yaprakları çisil çisil okşayan damlalara
Baktığım yerde görmeyi umduğum her ne varsa, onlara...
Bir yudum bana...
Bir yudum yanımda olmayanlara...
Sonra fısıldarım:
"Ferah kahveniz olsun emi"...
Kim demiş
"Tatsız tuzsuzdur yalnızın kahvesi?"
Bazen sadece kendinsindir kızım
Telvenin bahanesi…
MERAL DEMİR





ÖLÜLER KONUŞUYOR
Dünyaya bir daha gelirsem,
Aklı başında bir insan olacağım;
Akşamları erken uyuyacağım.
Ne işim var öyle meyhanelerde;
Pazarları,
Parklarda gezeceğim
Karımla...
Ben onu bunu bilmem;
Şunu bilirim,
Şunu söylerim:
Ölmek veya ölmemekte
Bütün mesele.
Bütün mesele;
Yetişir ki insan ölmesin,
Akşamları uyuyup sabahları uyansın,
Ve saçları dağılsın rüzgarda,
Yetişir.
Muzaffer Tayyip Uslu (24 yaşında veremden öldü; bu bilgiyle şiiri tekrar okuyun derim. Ayrıca şairin hayatını anlatan "Kelebeğin rüyası" filmini, izlemeyenlere ve tüm şiir severlere hararetle tavsiye ediyorum.)

Aşağıdaki videoda, Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği 2013 yapımı "KELEBEĞİN RÜYASI" filminde, Muzaffer Tayyip Uslu'yu canlandıran Kıvanç Tatlıtuğ'un, "ÖLÜLER KONUŞUYOR" şiirini seslendirdiği kısacık ama harika bölümü izleyebilirsiniz. (Videonun açılması için iki defa tıklayın lütfen.)







ARKADAŞLIK III
Bilmelisiniz ki insan kardeşlerim;
Deniz denen bir şey vardır yeryüzünde,
Ve gökyüzü mavidir ekseriya...
Sonra, aklınızda bulunsun;
Ne olur ne olmaz,
Aklınızda bulunsun;
Yalnız, yaşamak için geldik bu dünyaya,
Başka hiçbir şey için değil.
Mesut olabilmemiz içindir,
Ne varsa bu dünyada;
Gökyüzünden tutun da,
Ağaçların meyvesine,
Hatta gölgesine varıncaya kadar,
Ne varsa bu dünyada,
Mes’ut olabilmemiz içindir;
Aklınızda bulunsun.
Muzaffer Tayyip Uslu


Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur'un hayatını konu alan "Kelebeğin rüyası" filminden bir kare...

UMUT
Yaşamak ummaktır.
Yeşil yapraklar umar
şu beli bükülmüş ağaç;
yelkenler rüzgar umar,
bir kız tanırım, sarışın,
sevgilisini esmer umar.
Aç karnına istiklal umar
Bombay'lı amale, Cava'lı topraksız;
Hamburg'lu ana ekmek umar.
Paris'li çocuk intikam,
ben sulh umarım.
Ramazan oğlu Recep,
kışlanın duvarına vermiş sırtını;
memleketten mektup umar,
ve her talim dönüşünde,
her nöbete çıkışında, tezkere umar.

Ummaktır yaşamak.
Çık bu saatte evinden,
kilitle odanın ve kalbinin kapılarını,
keder seni evde bulmasın,
pişmanlık geri dönsün kapından.
Vehimlerini azat et; 
soyun hatıralarından,
tazelensin adımlarındaki kuvvet,
doğacak günü yolda karşıla:
yeni umutlarla başlar yeni gün;
tahammül, umuttan doğar.
Zaman bizim dostumuzdur, unutma;
en az hürriyet kadar.

Ummaktır yaşamak.
İbret al, ders al geceden;
çevir başını gökyüzüne,
yıldızlara bak:
Güneşli sabahların umududur yıldızlar.
Bir vedalık hükmü var hayatın,
ölümün vakti saati sorulmaz.
Serçe kuşu gibidir umut,
dal yorulur, serçe yorulmaz.
Suat Taşer (vehim: Gerçekte var olmayan, var olduğu sanılan düşünce; kötü ihtimalleri düşünüp kurma; evham, vesvese, şüphe, kuruntu.) 




GÜNEŞİN olsun gönlünde
Güneşin olsun gönlünde;
Kar bile yağsa,
Ya da fırtına olsa,
Gök bulutlarla,
Dünya kavgayla dolsa.

Güneşin olsun gönlünde;
O zaman gelsin ne gelirse.
Doldurur ışıklarla,
En karanlık gününü.

Bir şarkın olsun gönlünde,
Sevinçli ezgilerle,
Seni günlük tasalar boğsa bile.
Bir şarkın olsun dudaklarında;
O zaman gelsin ne gelirse,
Yardım eder atlatmaya,
En yalnız gününü.

Başkaları için de bir diyeceğin olsun,
Tasada ve bunalımda.
Ve seni mutlu edecek her şeyi,
Söyle onlara da…

Bir şarkın olsun dudaklarında,
Yitirme sakın cesaretini.
Güneşin olsun gönlünde,
Ve her şey iyi olacak.
Cesar Fleischler




İYİLİK
Sabah... Ah şükrederek çıkmak geceden.
Ayak bastığım kıyı, yeniden doğuş.
Sabah, beliren evim, bahçeler ve sen,
Henüz uyuyan dallar, havalanan kuş.

Bu sabah bilmiyorum bu kırlar nere?
Çamlardan çimenlere dökülen sükûn.
Geçen ömrümü bana söyleyen dere,
Sessizce yaşamayı öğreten koyun.

Bir yol başlıyor gibi, ümitli, rahat.
Tanrım! Bu sabah içim senin eserin:
İyilik, teselliler, merhamet, şefkat...
İçimde bir sabahın, o kadar serin.

Bilinmez sevgililerle yıkanan göğüs.
İyilik... Ürpertisi vücutta ruhun.
İyilik... Beyaz koyun, gülümseyen yüz,
Şu bahar, mavi gökler, yemyeşil sükûn.

Bu sabah gözlerimle okşadıklarım,
Her şey, bütün tabiat, ağaçlar, dere,
Ey bütün sevdiklerim ve sen ey Tanrım!
Titrek elleri öpmek, kapanmak yerlere…
ZİYA OSMAN SABA





Yİne de İyİmserlİk
Kardeşim,
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana

Uçak sağ salim inebilsin meydana,
Doktor gülerek çıksın ameliyattan,
Kör çocuğun açılsın gözleri.

Delikanlı kurtulsun kurşuna dizilirken,
Birbirine kavuşsun yavuklular,
Düğün dernek yapılsın hem de.

Susuzluk da suya kavuşsun,
Ekmek de hürriyete…

Kardeşim,
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana;
Onların dediği çıkacak,
Eninde de sonunda da…
Nazım Hikmet




SABAHLARI SEVERİM OLDUM BİTTİM
Kalktım sabahı dinledim;
4:20 bir yaz günü sabahı
Evlerin yüzü ağardı
Ağaçlar yeşile çıktı
Ben sabahları severim oldum bittim;
Sabahları, çocukları, bütün başlangıçları.

Kalktım sabahı dinledim;
Kente giren caddelerde köylülerin
Geceden yola çıkan sebze arabaları.
-Fırınların kepenkleri nedense hep aralıktır –
Çıplak ampul ışıklarıyla karışır sabahlara,
Taze ekmek kokuları.

Kalktım sabahı dinledim;
Hanların önünde geceleyen
Koca koca kamyonlar kalktı.
İşçi kahvelerinde çaylar demli,
İstasyonlarda salepler dumanlı.

Kalktım sabahı dinledim;
Analar uğurladı çocuklarını
- Her serüvenden ilk sayfa -
Üstlerinde henüz yatakların doyulmamış sıcaklıkları
Bakışları otobüslerin, trenlerin soğuk camlarında
- Hep anımsayacaksınız bundan sonra –
Ayrılıklar izleyecek ayrılıkları.

Kalktım sabahı dinledim;
Dudaklarımda okuldan kalma bir şarkı.
Hani yorgundum, yeniktim, çaresizdim;
Dündü - Evet dün.
Dün bir kentti, geride kaldı;
Bu sabah bir başka kente indim.
Necati Cumalı


Fotoğraf: İbrahim Aksu - ERCİYES - Çarıktepe - Hacılar - Kayseri


KANADI KIRIK BİR AKŞAM
Gün bitti, lambayı hazırla;
Işık kalmadı girecek odamıza.
Çek perdeleri sevdiceğim;
Kanadı kırık bir akşam,
Zonkluyor durmadan dışarıda.

Sen bugünden yarına,
Birazcık umut sakla.

Yarın, farklıdır bugünden;
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde;
Basarak yosunlu taşlara.

Sen bugünden yarına,
Birazcık umut sakla.

Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında,
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya…
METİN ALTIOK




OKUL DIŞI
Bakın şimdi, şu sayacağım şeylerin
okulu yok:
Gökyüzünde rastgele bir bulut parçası için
körü körüne tutkunluğun;
Ağacın birine durup dururken abayı yakmanın;
Sigara içmekten,
kibrit çakmaktan alacağınız keyfin
okulu yok.
Yaz geceleri cırcır böceklerini
dinlemeyi bilmenin de okulu yok.
Okulu yok ekmeği, peyniri, domatesi
küçümsememenin;
Sözün, sazın, oyanın, yazmanın,
halisini seçmenin.
Daha buna benzer 
nice nice şeyin okulu yok,
ama dilerseniz hepsini öğrenebilirsiniz.
Biraz çaba
yeter.
Sabahattin Kudret Aksal




GERÇEK
Can yoldaşın olmazsa olmasın,
Yalnızım diye hayıflanmayasın.
Eğilmiş üstüne gökyüzü, masmavi;
Bir anne şefkatine müsavi.
Üç adım ötede deniz,
Dosttur; ne öfkesi, ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açılabilirsin ağaçlara;
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgara...
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz,
Dağ başında duman...
Yalnızlık nedir, göreceksin öldüğün zaman.
Cahit Sıtkı Tarancı




SENİ OLDUĞUN GİBİ KABUL EDİYORUM
Kendini savunmana; kayıpların, başarısızlıkların için özür dilemene gerek yok.
Gerek yok kaçırdığın fırsatlara gerekçeler sunmana.
Seni başarısız veya güçsüz görmüyorum ben.
Seni olduğun gibi kabul ediyorum.
Bana hayat hikâyeni anlatmana gerek yok; başına gelen talihsizlikleri, yeniden başlama planlarını...
Şimdi burada benimlesin. Geçmiş yok, gelecek yok.
Ve ben seni olduğun gibi kabul ediyorum.
Bir başkası gibi görünmeye çalışmana gerek yok.
Gerek yok beni zekânla etkilemeye çalışmana; konuşmaya devam etmene sessizlikten sızarsa kusurların diye.
Gerçek seni tanıyorum, görünenin altında yatan seni.
Ve seni olduğun gibi kabul ediyorum.
Sevilmeye, sevgime değer biri olduğunu kanıtlamana gerek yok.
Seni yargılamayacağım çünkü seni anlıyorum.
Seni reddetmeyeceğim çünkü seninle bağlantılıyım.
Senden nefret edemem çünkü sen bensin ve ben seni olduğun gibi seviyorum.
Steve Taylor




SAĞLIK OLSUN
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama.
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin...
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin.
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart.
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine...
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis.
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle...
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de.
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık.
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak.
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al...
Sonra, şöyle bir düşün. Kimler sana yol açtı, sen çok darda iken?...
Kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?..
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?...
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara!...
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor!...
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun...
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun...
Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden ala misafir mi var bu dünyada?..
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil.
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi.
Tadına var akşamının...
Gece evinde, dostların olsun.
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun...
Arkadaşım, hayat bu. Daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel

 
Fotoğraf: İbrahim Aksu

İYİ DÜŞÜNÜN
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek, parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye" bağlı olduğunu, hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yayılın çimenlerin üzerine..... Acele edin....
Er veya geç... Çimenler yayılacak üzerinize...
Can Dündar




Yaşadıklarımdan ÖĞRENDİĞİM BİR Şey VaR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi...
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,
Sen bitkin düşmelisin, koklamaktan bir çiçeği.

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa...
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır;
Kopmaz kökler salmaktır oraya.
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını,
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin.
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara,
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine;
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına..
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın,
Bir kayadan, zümrüt bir denize dalarcasına...

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar...
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın.
Değişmemelisin hiçbir şeyle, bir bardak su içmenin mutluluğunu;
Fakat ne kadar sevinç varsa, yaşamak özlemiyle dolmalısın.
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.
Kanın karışmalı, hayatın büyük dolaşımına;
Dolaşmalı damarlarında, hayatın sonsuz taze kanı.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın; ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Ataol Behramoğlu




AİLE
Sağ çıkıp günlük savaştan
Evin yolunu tutmuşum.
Yemek yedik, çocuklarım uyudu
İniyor üstüme yavaştan
Allah’ın bembeyaz bulutu
Kederlerimi unutmuşum.

Hayatta olduğuma
Seviniyorum şimdi
Kavuştum çoluk çocuğuma
Koltuğuma uzandım, rahatım
Kahvem içime sindi
Başladı gecelik saltanatım.
BEHÇET NECATİGİL




BU RÜZGAR
Bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.
Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek...
Bir gün, bir gün var ki, günden güne gerçek;
Çatır çatır servi, çıtır çıtır böcek.
- Çek ciğerlerine, bir nefes daha çek,
Bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.
ZİYA OSMAN SABA




Anadolu
...............................
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada;
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile,
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile,
Dayan; rüsva etme beni.“
..........................................
Ahmed Arif





BANA HİKÂYENİ ANLAT
Bana bir hikâye anlat;
Bana hikâyeni anlat.
Buraya nasıl geldiğini anlat bana,
Seni getiren yolları bu ana...
Dörtyol ağızlarına götür beni;
Göster seçtiğin patikaları,
İzini takip ettiğin değerli yollarda,
Aştığın çetin dağlarda yürüt beni.
Sana yol gösteren işaretleri göster
Ve kendini neredeyse mağlup hissettiğin çıkmazları...
Bir de yol boyunca, yazları yaptığın piknik köşelerini göster bana;
Güneşin altında hala gülümseyerek oturan mutlu anılarını.
Benimle gizli adreslerini paylaş,
Akıntıya kapılıp kaybolduğunu hissettiğinde sığındıklarını.
Anlat bana, sevdiğin insanları;
Üzerinde tatlı izlerini bırakanları
Ve acımasızlıklarıyla kalbini kıranları.
Tüm hikâyelerini anlat bana ki bileyim seni sen yapanı.
Neden bazı şeyler yüzünü yumuşatırken,
Bazısının nefesini kestiğini, gözlerine hayır dedirttiğini.
Bana hikâyeyi anlat;
Bana hikâyeni anlat.
Jane O’Shea

Fotoğraf: İbrahim Aksu 

ÇOK GÜZEL ŞEY
Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.
Melih Cevdet Anday





BAHARIN İLK SABAHLARI
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar;
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: 'Sıkıntılar duradursun!'
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.
Orhan Veli Kanık





GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
-Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı Tarancı





EKSİK Güneşler
Kaç günümüz varsa şunun şurasında
O kadar güneşimiz var
Her günlük hakkımızdır mutluluk
Anla
Dün bugün eksilen güneşler,
Ödenmez yarınla.
NECATİ CUMALI





Bazı Saatler
Denizle deniz olduğum saatler vardır
Küçük ve beyaz bir bulutum
Çay içerken
Sabah vakti…
Muzaffer Tayyip USLU






MÜNAACAT
……………………………………………
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana ya Rabbi;
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu.
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
Bileyim hangi suyun sakasıyım ya Rabbel alemin,
Tütmesi gereken ocak nerde?
İsmet Özel

Fotoğraf: İbrahim Aksu


AYDIN MISIN?
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun?

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol!

Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol!

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
RIFAT ILGAZ






TANRIM, beni yavaşlat
TANRIM, beni yavaşlat; aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir.
Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde, bana, sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret. 
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kedi okşayabilmek için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.
Her gün bana kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat.
Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. 
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi, yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, 
değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır, 
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve 
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver.
Wilferd Arlan Peterson






YAŞAMAK GÜZEL ŞEY
Yaşamak güzel şey be kardeşim,
Sarıyı yeşile karıştıran sonbahar ağaçlarının altında yürümek,
Nemli toprağın kokusunu çekmek ciğerlere,
Bir dosta selam vermek
Ve iki kelam etmek ordan burdan...

Yaşamak güzel şey be kardeşim,
Yediğin lokmanın yenebilirliğinin farkında olmak,
Zevk almak gönlünce zengin olan her şeyden,
Gökyüzünü görebilmenin ayrıcalığını keşfetmek...
Bir kuş olup yürekten
Uçmak özgürce maviliklere....

Yaşamak güzel şey be kardeşim,
Bir ressamın tualinde can bulmuş resimde
Öylesine dalmak bir yerlere,
Vücut bulması düşlerin...
Sevgiliye bakmak, özlemek....

Yaşamak güzel şey be kardeşim,
Küçük bir çocuğun,
Gamzeli ellerinde saflığın sıcaklığını hissetmek
Ve en önemlisi
O'nun kadar mutlu olmak
Karınca kadar olaylardan, varlıklardan...
Yaşamak güzel şey... yaşamak… güzel...
Güzel insanlarla,
Güzelliklerle....
Arzu Dinçer





Selam
Yola çıkınca her sabah,
Bulutlara selam ver.
Taşlara, kuşlara, atlara, otlara
İnsanlara selam ver.
Ne görürsen selam ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selam da kendine ver.
Hatırın kalmasın el gün yanında
Bu dünyada sen de varsın!
Üleştir dostluğunu varlığınla,
Bir kısmı seni de sarsın.
Üstün Dökmen





GÜZEL OLSUN...
Bir şey yap güzel olsun.
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeye başla.
Ama hep güzel şeyler olsun.
Çünkü her insan ölecek yaşta…
Şems-i Tebrizi





BİR GÜZELLİK YAP KENDİNE
Bir güzellik yap kendine!
Ve sadece sahip olduklarını düşün, mutlu ol onlarla;
Sahip olmadıkların üzülsün, senin olmadıklarına.

Bir güzellik yap kendine!
Keşkeleri hiç düşünme, mutlu ol seçimlerinle;
Bırak, keşkeler üzülsün senin seçimlerine.

Bir güzellik yap kendine!
Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince;
Bırak, dünler üzülsün seçilmediğine.

Bir güzellik yap kendine!
Kalbinde daha da büyüt sevgisini, sevdiklerinin;
Bırak sevmediklerin üzülsün, kalbinde yer yok diye.

Bir güzellik yap kendine!
Sev kendini kimselerin sevmediği kadar, mutlu ol varlığınla;
Bırak seni sevmeyenler üzülsün, yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye…
PAUL AUSTER


Fotoğraf: İbrahim Aksu

Henry Wadsworth Longfellow'un, Bowdoin Üniversitesi'nden 1825'te mezun olduğu sınıfına hitaben, mezuniyetinin on beşinci yılında yazdığı "Morituri Salutamus" adlı şiiri. (Bu ifade, Roma 'da arenaya çıkan gladyatörlerin, Sezar'ı toplu halde selamlarken kullandıkları, "Ölmek üzere olanlar seni selamlar" anlamındaki sözdür.) Longfellow bu şiirinde, yaşlı sınıf arkadaşlarını boş durmamaya; meşgul, çok meşgul olmaya çağırıyordu:

MORITURI SALUTAMUS
Ah, geç değil hiçbir şey için
Yorgun yürek atmayı kesene dek!
Cato, Yunanca öğrendi sekseninde, 
Sofokles, Oedipus'u yazdığında ve
Simonides, nesri akranlarından kopup götürdüğünde
Aşmıştı çoktan seksenlerini ikisi de
Ve Theophastrus doksanındaydı başladığında
"İnsan Karakterleri"ni yazmaya.
Henry Wadsworth Longfellow




Bugün yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim;
Ya kızacağım yağmura, etrafı ıslatıyor diye;
Ya da seveceğim onu, çiçeklerimi suladığı için...
Ya sıkılacağım param yok diye,
Ya da harcamalarımı planlayıp, müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım...
Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma,
Ya da hayatta olmayı kutlayacağım...
Ya içli içli sitem edeceğim anne babama, beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden,
Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için...
Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye,
Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım...
Ya kaybettiğim dostlar için yas tutacağım,
Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım...
Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım,
Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım...
Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana,
Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım...
Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,
Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye,
Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım.
Leo Calvin ROSTEN



“Faydasız olsun, yine de
bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:
Kökü toprakta;
başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez,
şehrin bulvarlarına da sokmazlar onu.
Ama
uzak, kıraç bir ıssızlıkta
bunalmış bir yolcu,
dibinde oturacağı,
sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye
ferahlarsa
bu yeter.”
Chuang Tzu





Bir nefes çekimi
deniz kokusu
İki bardak çay karşılıklı
İki çift laf
İnsanların değil
Hayatın dedikodusu
İçinde aşk olan
Bir türkü, bir dua
Bir şiir, belki bir roman
Ya da
Masum çocukların
Oyun gülüşleri
Ve sen varsın ya Cancağızım
Ben buna "yaşamak" derim...
Naim Ünver




İnsan bazen vermeli, almak için...
Bir yürek vermeli önce, bir gönül
O yüreğe sevgi vermeli, dostluk vermeli
Umut ekmeli o sevgi, dostluğu büyütmek için
Bir hayat olmalı; iki kişinin paylaşacağı bir ömür için…
William Shakespeare





Bugün yaşamı seviyorum.
Yarın da bir neden bulur severim.
Daha sonra yeniden keşfeder yeniden severim.
Benim sevmekten başka işim yok ki...
Cemal Süreya





Sıcacık demli bir çay..
Masada sevdiklerim..
Havada bir bayram havası,
Günlerden de Pazar..
Karnım peynir, ekmek,
Kalbim mutluluktan doyar…
T.Tuğba Baş





Doyacak kadar aşın varsa,
Başını sokacak bir damın,
İnsanoğluna kulluk etmiyorsan,
Başkasının sırtından değilse geçimin,
Tamam güneşli günler içindesin.
Ömer Hayyam





İnsanlar güzel olur;
kitap okurken, şarkı söylerken,
çay kahve içerken,
bir kedinin başını okşarken,
bir kuşa yem verirken...

İnsanlar güzel olur;
sevdiğinin kollarında dans ederken,
sevdiğinin dizlerinde uyurken,
gökyüzüne bakarken,
denizi seyrederken...

İnsanlar hep güzel olur maviyi düşlerken...
Ve insanlar hep daha güzel olur,
yaşama sevgiyle sarılırken.
Murat Bozoğlu

İstanbul'da gün doğumu...


İstanbul
Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.

Geliyor Boğaziçi'nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.

Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaş’ım.
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım!

Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi.
Bir gün bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi.

Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan.

Önümde, açık kollarıyla boğaz,
Çengelköy'den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul'um benim,
Kadıköy'ü, Üsküdar'ı...

Gün olur, Köprü ortasında durur
Anarım, Adalar'da çamların uykusunu.
Gün olur, Beyoğlu'nu özler içim,
Koklamak isterim Tünel'in kokusunu.

Bulut geçer üstünden,
Gemi gelir yanaşır
Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar,
"İçi dolu çamaşır."

Göğünde tanıdım ayın on dördünü.
Kırlarında bilirim baharı,
Her şey içimde, her şey,
İstanbul yadigârı.

Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle,
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir.
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını
Öpüp başıma koymak istediğim şehir…
Ziya Osman Saba  

(Selam olsun, bu şiiri okuyup gözleri yaşaran tüm İstanbul aşıklarına...)


Gün batarken Kız Kulesi ve arkada solda, Ayasofya ile Sultanahmet Camileri...


AK AYDINLIĞI AKLIN
Sen, gecenin güne döndüğü vakitte
Su yüzünde biçimlenen
İlk ışık parçası,
Beni koyup gitme.

Taze yapraklarından kocamış ağacın
Düşen çiğ tanesi,
Su kokusu,
Duru sessizliği ormanın;

Uyanan insanın
Yüzündeki gülümseme,
Yaşama dileği
Yatağından doğrulanın;

İlk süprülen sokak,
Açılan kapı,
Kalkan pencere,
Uğultusu başlayan günün;

Atılan her adımda,
Gittikçe hızla, gittikçe deli,
Gittikçe tutulmaz
Vuruşu yüreğin.

Sen, mutluluğu uçan kuşun,
Yüzen balığın,
Dolan yemişin,
Sere serpe ovanın;

Daha beter maviye
Çalan mavinin,
Yeşile alabildiğine susamış
Koşan yeşilin;

Çılgınlığı dileklerin,
Umutların, atılışların,
Sevdaların,
Karşı konmaz tutkuların.

Tadı, bir yudum suyun;
Yüzüme değişi havanın;
Getirdiği dirilik
Güneşin bedenime.

Beni koyup gitme, özsuyu ağacın;
Yürüyen kökten gövdeye,
Gövdeden dallara doğru
Yaprağı aydınlatan.

Hayvanın bacağındaki çeviklik,
Işık gözündeki;
Dön dolan damarlarımda,
Duyur etkini.

Beni koyup gitme,
Sen ak aydınlığı aklın.
Sabahattin Kudret Aksal





BUGÜN PAZAR
Bugün Pazar...
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben...
Bahtiyarım…
Nazım Hikmet Ran





DAĞLARDA ŞARKI SÖYLE
Al eline bir değnek,
Tırman dağlara, söyle!
Şehir farksız olsun tek,
Mukavvadan bir köyle.

Uzasan, göğe ersen,
Cücesin şehirde sen;
Bir dev olmak istersen,
Dağlarda şarkı söyle!
Necip Fazıl Kısakürek





Her Günkü Şarkım
Şehirde bir kasvet,
Rüzgârda bu dâvet,
Enginde hürriyet,
Serde gençlik varken;

Beyaz açılırken
Bu mavi sularda
Her gün binbir yelken;

Âni bir kararda,
Edip şehre veda,
Niçin acep niçin
Sen de bir geminin
Yolcusu değilsin?

Şehirde bu kasvet,
Rüzgârda bu dâvet,
Enginde hürriyet,
Serde gençlik varken.
Cahit Sıtkı Tarancı





Mutlu Yıllar
Bugün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
Kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana …
Can YÜCEL


Fotoğraf: İbrahim Aksu  - Ağcaşar baraj göleti Erciyes


Aydınlık
Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemiştim ben
Kulak ver dinle.
Her acının sonunda açık bir pencere vardır;
Yerine getirilecek bir istek,
Doyurulacak bir açlık,
Cömert bir yürek,
Uzanmış açık bir el,
Canlı canlı bakan gözler vardır.
Bir yaşam vardır yaşam,
Bölüşülmeye hazır…
Paul Eluard..




BİR SOKAKTA GİDERKEN
Taşında otlar biten şu sokakta yürümek.
Bir bahçe duvarının kokulu gölgesinden.
Uzakta, mektepteyken okuduğumuz şarkı.
Su içmek o tasasız günlerin çeşmesinden.

Kalbe aşina bütün rastladıklarım,
Her şey eskisi gibi, herkes bahtiyar, iyi!
Bana büyük babamı hatırlatan ihtiyar,
Çocukluk arkadaşım sarı benekli kedi

Bütün günahlarımı affetmiş sanki Tanrım,
Duyuyorum kalbimde tadılmamış sevgiyi.
Ah, sade koşmak, koşmak istiyorum içimden:
Aradığım diyara bu yol çıkacak gibi…
ZİYA OSMAN SABA





HÜRRİYETE ÖVGÜ
Boşuna değil dökülen kan;
Şehirlerde, köylerde çocuklar büyüyecektir,
Daha zeki daha çalışkan.
Bütün acılar unutulacak,
Şarkılar daha yürekten söylenecektir.
Yıkılan evler köprüler,
Daha sağlam kurulacaktır tekrar.
Yeniden fabrikalar yükselecek,
Tarlalar genişleyecektir.
Boşuna değil dökülen kan
Tarihin akışından anlıyorum
Kuvvet, zamanla yıkılır;
Yalnız senin uğrunda ölür insan,
Yarası acımadan.
NECATİ CUMALI





GÜZEL AYDINLIK
Beyaz badanalı odam
Annemin yüzüne, soframıza
Gençlik hülyalarıma düşen
Güzel aydınlık
Ümitsiz kaldıkça seni düşündüm
Biz fakirdik ama iyi insanlardık
Bolluk yıllarında da
Felâket günlerinde de
Seni yanı başımda gördüm
Güzel aydınlık
Tatlı aydınlık
NECATİ CUMALI





BİR Gül Açıyorsa
Kanın aktığı yerde,
Göz yaşının aktığı yerde,
Karanlığı içinde kahrın,
Güller açıyor işte...
Güller, ışık aydınlık içinde.
Güller, bütün güller bu sabah,
Bir ağızdan türkü söyler gibi açıyor her bahçede.
Geceler gündüze dönüyor işte,
Karanlık ışığa dönüyor işte,
Kahır sevince dönüyor işte,
Akan kan, dökülen yaş,
Güle dönüyor işte...

Hasetsiz korkusuz kinsiz,
Binlerce güller açıyor işte
Dargın kardeşe dönüyor işte
Artık, yaşamak bütün Türkiye’de
Bir ağızdan söylenen bir türküye dönüyor.
NECATİ CUMALI


                                                                    Fotoğraf: İbrahim Aksu

SON
İçimden hep iyilik geliyor,
Yaşadığımız dünyayı seviyorum.
Kin tutmak benim harcım değil,
Çektiğim bütün sıkıntıları unuttum.
Parasız pulsuzum ne çıkar,
Gelecek güzel günlere inanıyorum.
Gelecek güzel günlere,
Sonunda galip geleceğine eminim;
İyiliğin, zekânın ve cesaretin.
İmanım var zaferine,
Aşkın, adaletin ve hürriyetin.
Yetiştiğim halkın içinde,
Bütün şiirini duydum
Çalışmanın ve sefaletin.
Kulak verin işe gidenlerin türkülerine,
Yorgun argın dönüşlerini seyredin.
Şairleri, peygamberleri düşünüyorum;
Yaşamak o kadar tatlı ki
Daimî bir sevgi içinde.
Galip sesini işitiyorum hakkın,
Asırlarca zulme ve işkenceye.
Gelecek güzel günlere inanıyorum.
İmanım var bereketine toprağın,
Ve makinenin kudretine.
Parasızım pulsuzum ne çıkar,
Huzuru içindeyim rahata kavuşanların,
Hayatının son senelerinde.
NECATİ CUMALI





GÜNEŞ DELİSİ
Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içime
Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbir şeye değişmem
Onun için savaşı sevmem
Onun için zulmü sevmem
Onun için yalanı sevmem
Bilirim yaşamaz güneşte
Bilirim yaşamaz yanyana aşkla
Ne haksızlık
Ne korku
Ne açlık
NECATİ CUMALI





ŞARKILAR
Ağladığını istemem ben ölürsem,
Beni en sevdiğin halimle hatırla.
Uzak bir yerde çalıştığımı düşün,
Hayatta olduğuma inan,
Bir gün gelir kendiliğinden
Geçer bütün üzüntün.
Her yeni gelen günü,
Yeni bir ümitle beklemeli.
Her yeni gün,
Yeni havalarla gelir.
Gece, yağan yağmurla uyursun;
Sabah bir de bakarsın, odan güneşli.
Her gelen vapuru, treni,
Yeni bir ümitle beklemeli.
Her gelen vapur, tren,
Yeni insanlarla gelir.
Ben esmerdim güzelim,
Bu sefer sarışını seversin;
Aşk, yaşayanlar içindir.”
NECATİ CUMALI





Her Şey Sende Gİzlİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif.
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç.
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü.
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin.
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna,
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün.
Gülebildiğin kadar mutlusun,
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır, doğanın sana verdiği değer;
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma, yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın,
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda, aldığın her nefes kadar üşürsün.
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.
Çiçek, sulandığı kadar güzeldir.
Kuşlar, ötebildiği kadar sevimli.
Bebek, ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren;
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel


Fotoğraf: İbrahim Aksu - Gesi düzlükleri - Kayseri


UFUKLAR
Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehabet,
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
Ruh arar kendine ruh ufku.
Manevi ufku çok engin ulu peygamberler
-Bahsin üstündedirler onlar-lakin
Hayli mesud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havarileri, ashabıyla;
Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab!

Annemin na’şını gördümdü
Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle,
Acıdan çıldıracaktım.
Aradan elli dokuz yıl geçti.
Ah o sabit bakış el’an yaradır kalbimde.
O yaşarken o semavi, o gülümser gözler
Ne kadar engin ufuklardı bana;
Teneşir tahtası üstünde o gün,
Bakmaz olmuştular artık bu bizim dünyaya.

Yaşayan her fani
Yaşayan ruh özler
Her sıkıldıkça arar,
Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku.
YAHYA KEMAL BEYATLI




Süleymanİye`de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı,
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin,
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
 Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
 Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı
Yahya Kemal Beyatlı





Bİr Başka Tepeden
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Yahya Kemal BEYATLI





UZUN YOLLARI DA GÖZE ALABİLEN BİR DOSTLUK
Biri beyaz biri kara iki kedi,
Birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu; uzun yolları da göze alabilen bir dostluk.
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz;
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde, bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir;
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün.
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da olanlar, olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz;
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir.

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir,
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'Bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız,
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığımız,
sonra da boş verip 'Nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
Murathan MUNGAN 





YAŞAMAYA DAİR
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...
Nazım Hikmet Ran




BAHAR VE BİZ
Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden
Rabbim ne güzel çıldırır.
Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak;
Sevincinden titreyerek.
Yılda bir kere kendini verir toprak
Yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan
Rabbim ne güzel yarılır.
Biz de bir kere sevinebilseydik.
Çiçek açmış ağaçlar gibi çıldırasıya.
Kim bilir belki bir gün sulh olunca
Biz de deliler gibi seviniriz,
Ağaçları ve baharı taklit ederiz
Renkli bez parçalarıyla donatırız şehri
Renkli ampuller asarız pencerelerden
Kim bilir belki bir gün sulh olunca
Biz de çatır çatır çatlarız bin bir yerimizden
Ağaçlar gibi…
Bedri Rahmi Eyüboğlu


                            Fotoğraf: İbrahim Aksu - Demirkazık yolu - Yahyalı - Niğde


İLKBAHAR
Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle baş başa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
Ataol Behramoğlu





Kargo
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun.
Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum.
Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak; o inat neyse, sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.
Birhan Keskin

4 yorum:

  1. Teşekkürler.Yüreğimizi ısıtan şiir derlemeleriniz çok güzel.çalışmalarınızda başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nazik mesajınız için teşekkür ederim ve ben de bu vesileyle, hepimizin yüreklerini ısıtan bu harika şiirleri yazan tüm şairlerimize şükranlarımı (ve ölenlere de rahmet dileklerimi) bir kere daha iletmiş olayım. Sevgiyle...

      Sil
  2. Ellerinize yüreğinize sağlık,şuur blinç akıl bir arada ise hidayet sarmaç dolaş hepinizle.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim kardeşim, Allah hepimize hidayet nasip etsin inşallah...

    YanıtlaSil

Sema'dan SEMAya DER Kİ: "Lütfen yorum yazmaya üşenmeyin; hepimizin moral ve motivasyona ihtiyacı var :) Ama paylaşımı hiç beğenmediyseniz, üşenmenizi anlayışla karşılayabilirim... Şaka şaka, her yoruma açığım; siz yeter ki yazın..." 😊 💖💖💖