Pozitif Psikolojinin öncülerinden Martin Seligman, insanların mutluluğunu
artırmak için yıllar önce, "Mutluluk Deneyi" adında bir yöntem geliştirmiştir. Günümüzde, Psikolog Shawn Achor da dâhil
pek çok bilim insanı, yeni bulgulardan yola çıkarak AYNI TEKNİĞİ tavsiye
ediyorlar.
(PSİKOLOG SHAWN ACHOR'IN TED
VİDEOSUNU ve videonun can alıcı kısımlarının özet metnini, biraz aşağıda
bulabilirsiniz.)
MARTİN SELİGMAN - MUTLULUK DENEYİ
Mutluluk deneyi, çok basit ve
aynı zamanda işe yarar
bir mutluluk
arttırma yöntemidir.
Yapılan deneylerde, her günün
en keyifli 3 anını yazılı hale getirdiğinizde, mutluluk
seviyenizin yükseldiği ve depresif semptomların azaldığı gözlemlenmiştir.
Hastalıkları en üst düzeyde olan, ciddi derecede depresyonlu bir grup
insana, tek
bir mutluluk arttırma çalışması verildi. Normalde yataktan dahi çıkmakta
zorlanan bu insanlardan yapmaları istenen, çok basitti. Yapılacak şey, her gün
gerçekleşen üç iyi olayı hatırlamak ve bunu her akşam yatmadan önce yazıya
dökmekti. Örneğin:
“Arkadaşım "........" bir merhaba demek için
aradı, güzel bir sürprizdi ve mutlu oldum.
“........”nın önerdiği kitaptan bir bölüm okudum ve şu
şu bölümü çok hoşuma gitti, mutlu oldum.
“Bugün güneş sonunda yüzünü gösterdi.”
vb. gibi cümleler yazdılar.
Bu egzersizi uygulayan hastaların durumları
“ağır” depresyondan, “hafifle orta düzey arası” depresyona dönüştü ve %94’ü
rahatlama hissetti.
Sizler
de lütfen üşenmeyin ve en az bir hafta boyunca her gün, üç mutlu ANınızı yazın ve mutluluğunuzun ne kadar arttığına tanık
olun. (Denediğiniz ilk gün bile, kendinizi iyi hissedeceksiniz.)
***
Yöntemin işe yaradığını gösteren
güzel bir örnek olduğu için, Gökçe Hanım'ın kendi internet
sayfasındaki güzel yazısını, aşağıya ekliyorum:
Mutluluk: 3 Keyifli An Deneyi
Pozitif Psikolojinin öncülerinden
psikolog Martin Seligman 2005 yılında bir deney yaptı. Bu deneye göre bir grup insandan bir hafta boyunca her gece yatağa girmeden önce o gün
kendilerini mutlu hissettiren en az 3 şeyi yazmaları istendi. Bir
haftanın sonunda, kontrol grubuna göre mutluluk seviyeleri ölçülebilir seviyede daha
yüksekti ve bu
etki en az 6 ay devam etti. Kendim
de internette araştırınca optimizm, şükür içinde olma gibi duyguların, ruhsal
ve fiziksel sağlığı nasıl olumlu etkileyebileceğine dair birçok deneyle
karşılaştım. Fakat Martin Seligman’ın deneyi sanırım en ünlüsü ve
daha önce bunu “mutluluk işlerinin uzmanı” arkadaşım Nurdan’dan duyduğum için
bu basit egzersizi yapmaya karar verdim.
Eşim Homy’e bahsedince o da katılmak
istedi ve 1 Mart tarihinde, her akşam bizi gün içinde mutlu eden şeyleri bir ay boyunca
yazmak için anlaştık.
Açıkçası bir süre sonra yazma ritüelinin kendisi, günün en mutlu anlarından birine
dönüşmeye başladı. Çünkü hem gün
içindeki güzel anlara odaklanmak ve onları tekrar yaşamak, hem gün içinde neler yaşadım neler oldu bunu gözden geçirmek, hem de sonrasında Homy’le birbirimize okuyarak günümüzü
paylaşmak çok hoşuma gitti.
Şu an 11.
günümdeyim. Deney bitince tekrar yazacağım. Ama 10 günde bile gerçekten çok
etkisi oldu. Mesela negatif olduğum bazı konularda fikirlerim değişti,
daha yapıcı bir bakış kazandım. Ne gibi? Londra’yla ilgili bir ön yargım
vardı; burası bana hep yağmur yağan, güneş görmeyen, karanlık ve gri bir yer
gibi geliyordu yaz-kış. Her gün günlüğüme beni mutlu eden şeyleri yazarken
elbette o gün güneş varsa onu da yazıyorum. Ve bilin bakalım ne oldu? Fark
ettim ki tam 10 gündür her gün güneş var ve mavi gökyüzünün tadını çıkarmışım…
Yani Londra ile ilgili yanılmışım.
Bunun
dışında beni neler mutlu eder, günümü ne gibi işlerle en çok geçirmekten
hoşlanıyorum, algım ilgim en çok nerede, bunları da fark etmemi sağladı. Mesela her gün mutlaka çok hoşuma
giden bir yeme ve içme deneyimini yazmışım (bugünkü tatlı çok güzeldi vs) yani
yemek, benim hayatımda önemli ve gerekli bir yer kaplıyor; beni mutlu ediyor!
Bilimsel olarak kanıtlandı.
Kısaca 10
gün önceye kadar daha mutlu muyum? Evet, daha mutluyum
ve daha fazla şükür içindeyim. Ve anda olma farkındalığım da arttı. Mesela, o an keyifli
bir şey yaşarken "Şu an çok keyifli, bunu akşam not etmeliyim"
diyorum, duygumun farkına varıyorum.
Mutlusunuz
ya da mutsuzsunuz fark etmez, lütfen bu deneyi yapın, etkisini göreceksiniz.
Güneşli Londra’dan sevgiler.
Güneşli Londra’dan sevgiler.
***
PSİKOLOG
SHAWN ACHOR - MUTLULUK AVANTAJI
"21 gün boyunca MİNNETTAR olduğun 3 şeyİ yaz;
mutlu ve başarılı olacak ŞEKİLDE BEYNİN değİşsİn."
PSİKOLOG SHAWN ACHOR - TED KONUŞMASI (Türkçe alt yazılı) (Not: Bu paylaşımın en
altına, konuşmanın tam metnini internetten bulup ekledim, videoyu izlemek yerine, metni okuyabilirsiniz.)
Not: TED (İngilizce: Technology, Entertainment, Design), her iki yılda bir Kaliforniya, Monterey'de düzenlenen bir konferanstır. Bu konferansın varoluş amacı, farklı alanlardaki ileri derecede bilgi sahibi kişilerin bilgi alışverişine zemin oluşturmaktır.
Yukarıda Türkçe altyazılı olarak izleyebileceğiniz video, Psikolog Shawn
Achor'ın TED'de yaptığı konuşmaya ait. Achor, kısa bir özetle şunları söylüyor:
“Günümüzde,
birinin pozitiflik seviyesini yükselttiğinizde, beyinleri şu an “mutluluk avantajı” dediğimiz
şeyi tecrübe eder.
BEYNİNİZ
POZİTİF DURUMDAYKEN; NEGATİF, NÖTR YA DA STRESLİ OLDUĞU ZAMANKİNDEN ÇOK DAHA İYİ
ÇALIŞIR. KAVRAMA YETİNİZ GELİŞİR, YARATICILIĞINIZ GELİŞİR, ENERJİ SEVİYENİZ YÜKSELİR.
Pozitif olan
beyniniz; negatif, nötr ya da stresli olana oranla % 31 daha üretkendir. Satışlarınızda
% 37 daha başarılı olursunuz. Doktorlar negatif, nötr ya da stresli olmak
yerine pozitifken, doğru teşhis koymada % 19 daha hızlı ve isabetli oluyorlar.
Pozitif
olduğunuzda, sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu, sizi daha
mutlu etmekle kalmıyor; aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte olmanızı
sağlayan, beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor. BULGULARIMIZA GÖRE, DAHA POZİTİF
OLABİLMEK İÇİN BEYNİNİZİ EĞİTMENİN YOLLARI VAR.”
Psikolog Shawn Achor araştırmalarının sonucunda, daha pozİtİf ve mutlu bİr beynİn, daha İyİ çalışacağını keşfetmiş. Yani
hem daha başarılı olmak hem de mutlu olmak için pozitif bir beyne ihtiyacımız
olduğunu söylüyor. Bunu sağlamak için
oldukça basit bir yöntem geliştirmiş. Art arda 21 gün boyunca yapılan ve sadece
iki dakikalık bir eylemle, beynimizin gerçekten daha iyimser ve daha başarılı
bir şekilde çalışmasını sağlayabildiklerini söylüyor. İnsanlardan art arda 21 gün boyunca minnettar oldukları üç şeyi yazmalarını
istiyor, her gün yeni üç şey. Ve bunun sonunda beyin,
dünyayı negatif yerine pozitif bir şekilde görmelerini sağlayan bir yöntem geliştiriyor.
Shawn diyor
ki: “Geçen 24 saat boyunca başınıza gelen bir tane pozitif olayı kayda
geçirmek, beyninizin onu tekrar yaşamasını sağlar.”
***
“Hayatımızı,
onu yaşarken değil anlatırken yaratırız. Hayatının, birbirini takip eden
sihirli anlardan ibaret olması veya bir hayal kırıklığı dizisinden oluşması,
gerçeklerden ziyade, kendine ve başkalarına anlattığın hikâyeye bağlıdır. Yaşamın objektif algısı yoktur. Yalnızca çok kişisel
izlenimlerin izi bizde kalır. Hayatın mucizelerini ve
nimetlerini fark eder ve günün sonunda onları anlatırsan, kendi gücüne inanırsın ve bu da dışarıya çıkıp
hayatının macerasını sonuna kadar yaşaman için sana gereken cesareti verir.”
Judith Malika Liberman
Kaynaklar:
1) Yazısından faydalandığım Gökçe hanımın kendi sayfası şu adresten
bulunabilir: "gokcegoklerdenbildiriyor.wordpress.com/2015/03/11/mutluluk-3-keyifli-an-deneyi"
2) TED videosu ve özet bilgileri edindiğim kaynak:
https://tedle21gun.wordpress.com/?s=Shawn+Achor
3) Judith Malika Liberman'ın Masallarla yola çık kitabı
“Mutluluk bir zorunluluktur. Hem kendiniz hem başkaları için
mutlu olmak zorundasınız. Mutlu olmak sadece hak ettiğimiz bir şey
değil, ayrıca mecbur olduğumuz bir şeydir de. Sahip
olduğumuz mutluluk, çevremizdeki herkesi etkiler; onlara, içinde mutlu olup
başarıyla gelişebilecekleri olumlu bir çevre sağlar. Mutluluğun peşine düşmek,
asil bir çabadır. Piyanoda Bach’tan bir sonat çalmak kadar sanat
yeteneği ve gayret gerektirir. Büyük bir dağın tepesine tırmanmaktan daha az
değerli değildir. Öz disiplininizi sürekli korumanızı ve aklınızı kullanmaktan
vazgeçmemenizi gerektirir. Mutluluğa erişmek için izlenen
yol, insana bilgelik ve şükran duygusu kazandırır.” Dennis Prager
"Ruminasyon, zihinsel
geviş getirmektir. Mutsuzluğumuzun, acı çekmemizin, endişelenmemizin
nedenleri, olası anlamları ve sonuçları üzerine tekrar
tekrar düşünür, durumu enine boyuna analiz ederiz. Ruminasyonun altında
yatan, ‘EĞER NEDENİNİ ANLAYABİLİRSEM, ÇÖZEBİLİRİM; ÇÖZEBİLİRSEM
DE BU DUYGULARDAN, DÜŞÜNCELERDEN KURTULABİLİRİM’ inancıdır. Ruminasyon,
dışarıdan masum görünebilen bir stratejidir; bizlere bir
çözüm üretme yolunda olduğumuz yanılgısını verir.
Fakat, sadece daha fazla üzülmeye, strese ve acıya sebep olur. Zira bir şey hakkında
düşünmek, onu bize daha sık hatırlatır." Psikolog Zeynep
Selvili
Ben sekiz ve kız kardeşim
henüz beş yaşındayken, ranzanın üzerinde oynuyorduk. O zamanlar kardeşimden
iki yaş büyüktüm -- yani, hala ondan iki yaş büyüğüm -- ama o zamanlar bu, onun istediğim her şeyi yapması gerektiği anlamına geliyordu
ve savaş oyunu oynamak istedim. Ranzalarımızın üzerindeydik. Ve ranzamın
bir tarafına tüm G.I. Joe askerlerimi ve silahları yerleştirmiştim. Ve diğer
tarafta ise kardeşimin tüm oyuncak atları, süvari hücumuna hazırdı.
O öğleden sonra
gerçekten neler olduğu hakkında farklı düşünceler var ama kardeşim bugün
bizimle olmadığına göre, size hikâyenin aslını anlatayım -- kardeşim biraz
acemiydi.-- (Kahkahalar) -- Bir şekilde,
ağabeyinin hiçbir yardımı ve itme kuvveti olmadan, Amy aniden ranzanın
üzerinden kayboldu ve yere düştü. Endişeli bir şekilde, yatağın kenarından düşmüş
olan kardeşimin başına ne geldiğine baktım ve onun acı verici bir şekilde elleri
ve dizleri üzerine düşmüş olduğunu gördüm.
Endişelenmiştim çünkü
ailem beni, mümkün olduğu kadar güvenli ve sessiz bir şekilde oynamamız
konusunda tembihlemişti. Ve Amy'nin kolunu yanlışlıkla kırmış olduğumu görmek, onu
yaklaşmakta olan hayali sniper
kurşunundan kahramanca kurtardıktan sadece bir hafta sonra, (Kahkahalar)- ki
bunun için hala teşekkür edilmedi-, uslu durmak için elimden gelenin en iyisini
yapmaya çalışıyordum.
Ve kardeşimin yüzünü
gördüm; yüzündeki acı, ıstırap ve şaşkınlık ifadesi, ailemi uzun süren kış
uykularından uyandıracak bir çığlık koparmak üzere olduğunu söylüyordu. Böylece yedi yaşındaki küçük, ümitsiz aklımın bu
trajediyi önlemek için düşünebildiği tek şeyi yaptım ve eğer çocuklarınız
varsa bu duruma yüzlerce kere şahit olmuşsunuzdur; ona şöyle dedim:
"Amy,
Amy, bekle; ağlama, ağlama. Nasıl düştüğünü gördün mü? Hiçbir insan böyle dört ayak
üstüne düşmez. Amy, bence bu senin “tek boynuzlu at” (unicorn) olduğun anlamına
geliyor." (Kahkahalar)
Bu aldatmacaydı çünkü
dünyada Amy'nin incinmiş beş yaşındaki bir kız kardeş olmaktan daha çok
isteyeceği tek şey, özel tek boynuzlu at Amy olmaktı. Tabii ki bu, geçmişte ona
mantıklı gelen bir seçenekti. Ve zavallı, kandırılmış
kardeşimin küçük beyni, az önce hissettiği acı ve şaşkınlık hissine çareler
arama girişimindeyken ya da yeni keşfettiği tek boynuzlu at kimliği üzerine
düşünürken, sorunla nasıl yüzleştiğini görebilirdiniz. Ve sonunda ikincisi
galip geldi. Ağlamak yerine, oyunumuzu
durdurmak yerine, ailemizi uyandırmak yerine ki bu benim için kötü sonuçlar
doğururdu; yüzüne bir gülümseme yayıldı ve yeni doğmuş bir tek boynuzlu atın
zarafetiyle, zorlanarak ranzaya tekrar çıktı... (Kahkahalar) ...Bir de kırık bir bacakla...
Henüz beş ve yedi
gibi erken yaşta tesadüfen bulduğumuz şey -- o
zamanlar hiçbir fikrimiz yoktu --yirmi yıl sonra, insan beynine bakış şeklimizde
meydana gelen bilimsel bir devrimin öncüsü olacak bir şeydi.
Tesadüfen bulduğumuz
şey, günümüzde pozitif psikoloji denen şey ki, bu
benim bugün burada olma ve her sabah uyanma nedenim.
Bu
araştırma hakkında akademik çevre dışında, şirketlerde ve okullarda konuşmaya
başladığımda, bana söyledikleri ilk şey, konuşmaya bir grafikle başlamamam
gerektiğiydi. Konuşmama ilk olarak bir grafikle başlamak istiyorum.
Bu grafik sıkıcı
görünüyor, ama beni heyecanlandıran ve her sabah uyanmamı sağlayan neden, bu
grafik. Ve bu grafiğin anlamı bile yok, sahte bir bilgi. (Kahkahalar)
Çoğunuzun bildiği
gibi, bu sorun değil çünkü bu noktayı silebilirim. Bu noktayı silebilirim çünkü
açıkça görülüyor ki bu bir ölçü hatası. Ve bunun bir ölçü hatası olduğunu biliyoruz çünkü
verimi berbat ediyor.
İktisat, istatistik,
işletme ve psikoloji kurslarında insanlara öğrettiğimiz şeylerden ilki,
istatistiksel olarak geçerli bir şekilde, garip tipleri nasıl eleyeceğimizdir.
En iyi uyum doğrusunu
bulmak için aykırı değerleri nasıl eleriz? Eğer ortalama bir insanın kaç tane Advil
alması gerektiğini bulmaya çalışsaydım harika olurdu – (cevap) iki. Ama potansiyelle ilgileniyorsam, sizin potansiyelinizle
ilgileniyorsam, ya da mutluluk için, üretkenlik için, enerji ya da yaratıcılık
için, yaptığımız şey bilimsel yolla bir ortalama kültü yaratmak.
Eğer şöyle bir soru
sorarsam, "Bir çocuk okumayı bir sınıfta nasıl hızlı öğrenir?"; bilim adamları soruyu şuna çeviriyor: "Ortalama bir
çocuk okumayı bu sınıfta nasıl hızlı öğrenir?" ve sonra sınıfı bu
ortalamaya göre düzenliyoruz.
Şimdi bu kaviste
seviyenin altına düşerseniz, psikologlar heyecanlanır, çünkü bu ya
depresyondasınız ya da bir hastalığınız var demektir ya da umarım ikisi birden.
İkisinin de olmasını isteriz çünkü bizim iş modelimize
göre, bir terapi seansına tek bir sorunla gelirseniz, 10 tane sorununuz olduğunu
bilerek ayrılmanızı sağlarız, böylece tekrar tekrar gelmeye devam edersiniz. Gerekliyse
çocukluğunuza geri döneriz, ama önünde sonunda yapmak
istediğimiz şey, sizi normale döndürmek. Ama
normal, sadece ortalamadır.
Ve önerdiğim, pozİtİf psİkolojİnİn önerdİğİ şey şu; ortalama
olan bİr şey üzerİnde çalışırsak, sadece ortalama kalmaya devam ederİz. Pozitif aykırı değerleri silmek yerine, özellikle
yapmak istediğim şey, bunun gibi bir topluluğa girip “neden” diye sormak.
Neden
bazılarınız entelektüel, atletik ve müzikal yetenek bakımından, yaratıcılık,
enerji düzeyi, bir sorun karşısında gösterdiğiniz dayanıklılık ve espri
anlayışınız bakımından, bu kavisin üst kısımlarında yer alıyorsunuz? Her ne ise, sizi silmek yerine,
yapmak istediğim şey, sizi araştırmak. Çünkü belki
bilgiyi azar azar toplayabiliriz; sadece insanları ortalamaya nasıl
yükselteceğimiz değil, dünya çapında şirketlerimizde ve okullarımızda, tüm ortalamayı nasıl yükselteceğimiz hakkında.
Bu grafiğin benim için
önemli olmasının nedeni şu; haberleri
açtığımda görüyorum kİ bİlgİnİn büyük kısmı POZİTİF DEĞİL, aslında negatİf. Çoğu
cinayet, yıkım, hastalıklar ve doğal afetler hakkında. Ve çok hızlı BİR şekİlde beynİm
bunun, dünyada negatİfİn pozİtİfe olan doğruluk oranı olduğunu düşünüyor. Bunun yaptığı şey, “tıp okulu sendromu” denen bir şey yaratmak.
Eğer tıp okuluna giden birilerini tanıyorsanız duymuşsunuzdur; tıp eğitiminin ilk yıllı süresince, olabilecek semptomlar ve
hastalıklar listesini okurken aniden, hepsinin sizde olduğunu fark edersiniz.
Bobo adında bir
eniştem var ki bu başka bir hikâye… Bobo, tek boynuzlu at olan Amy ile evlendi.
Bobo, Yale Tıp Okulundan beni aradı ve şöyle dedi, "Shawn, cüzzama
yakalandım." (Kahkahalar) Ki bu, Yale'de bile, son derece nadir bir şey. Ama
zavallı Bobo'ya nasıl danışmanlık yapacağımı bilmiyordum çünkü bir haftalık menopoz
sürecini yeni atlatmıştı. (Kahkahalar)
Gördüğünüz gibi bulduğumuz
şey şu: Gerçekliğin bizi şekillendirmesine gerek yok; beyninizin dünyaya bakışınızı belirleyen lensleri, gerçeklİğinizi
şekillendiriyor. Ve eğer
lensleri değiştirebilirsek, mutluluğunuzu
değiştirmekle kalmayıp aynı zamanda her bir eğitimsel ve tİcarİ sonucu da
değİştİrebİlİrİz.
Harvard'a
başvurduğumda, kabul edilmeyi beklemiyordum ve ailemin üniversite için parası
yoktu. İki hafta sonra askeri burs kazandığımda, gitmeme izin verdiler. Aniden,
ihtimal dâhilinde bile olmayan bir şey gerçekliğe dönüştü. Oraya gittiğimde, diğer herkesin de bunu bir ayrıcalık olarak
göreceğini, orada olmaktan heyecan duyacaklarını düşünmüştüm. Sizden
daha zeki insanlarla dolu bir sınıfta olsanız bile, o sınıfta bulunduğunuz için
mutlu olurdunuz, ben de böyle hissediyordum. Ama orada bulduğum şey, -bazıları
şu an bunu yaşıyor-, dört yıl sonra mezun olduğumda ve sonraki sekiz yılı
öğrencilerle birlikte yurtlarda geçirdiğimde bulduğum şey bambaşkaydı.
Ben Harvard'da
öğrencilere, geçirdikleri zorlu dört yıl süresince danışmanlık yapan bir
memurdum. Ve araştırmam ve eğitim verme sürecinde
bulduğum şey şu; bu öğrenciler, okula girmelerini sağlayan asıl başarıları için
ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar, iki hafta sonra beyinleri, orada olmanın ayrıcalığına
ya da felsefelerine veya fiziklerine odaklanmıyor. Beyinleri rekabete, iş
yüküne, mücadeleye, strese ve şikâyetlere odaklanıyor.
Oraya ilk gidişimde,
birinci sınıfların yemekhanesine girdim; büyüdüğüm yer Teksas, Waco'dan
arkadaşlarımın olduğu yere, beni ziyarete gelmişlerdi ve etrafa bakıp şöyle
demişlerdi: "Bu birinci sınıfların yemekhanesi
"Harry Potter" filmindeki Hogwarts'a benziyor", ki öyle…

Bu ilk resim, "Harry
Potter" filmindeki Hogwart's ve bu ikinci resim de Harvard.
Ve bunu
gördüklerinde, şöyle diyorlar: "Shawn, neden vaktini Harvard'da mutluluk üzerine
çalışmakla harcıyorsun? Gerçekten, bir Harvard öğrencisini mutsuz edebilecek ne
olabilir ki?
Bu
sorunun içindeki kilit nokta, mutluluk bilimini anlamak.
Çünkü bu sorunun anlattığı şey; dış dünyanın, mutluluk
seviyelerimizin belirleyicisi olduğu. Gerçekte ise, dış dünyanızla ilgili her şeyi
bilirsem, uzun vadeli mutluluğunuzun sadece yüzde 10'unu tahmin edebilirim. Uzun vadeli mutluluğun yüzde 90'ı ise dış dünya tarafından
değil, beyninizin dünyaYI yönlendirme şekli tarafından belirlenir. Ve
eğer bunu değiştirirsek, mutluluk ve başarı formülümüzü değiştirirsek, gerçekliği etkileme şeklimizi değiştirebiliriz.
Bulgulara göre, iş
başarısının sadece % 25'inin I.Q.ya bağlı olduğu tahmin ediliyor. İş başarısının % 75'ini ise iyimserlik seviyeniz, sosyal
desteğiniz ve stresi, tehdit yerine bir mücadele olarak görebilme
yeteneğiniz belirliyor.
New
England'daki muhtemelen en prestijli yatılı okulun yetkilileriyle konuştum ve
şöyle dediler, "Bunu zaten
biliyoruz. Her sene, öğrencilerimize sadece eğitim vermek yerine, iyileşme haftası da düzenliyoruz. Ve bundan çok
heyecan duyuyoruz. Pazartesi gecesi dünyanın önde gelen bir uzmanı, ergenlik
depresyonu hakkında konuşmak için geliyor. Salı gecesi, okulda şiddet ve
zorbalık; Çarşamba gecesi, yeme bozuklukları; Perşembe gecesi, uyuşturucu
kullanmanın nedenleri ve Cuma gecesi de riskli seks ya da mutluluk arasında
karar vermeye çalışıyoruz." (Kahkahalar)
Ben de şöyle dedim:
"Birçok insanın Cuma gecesi böyledir." (Kahkahalar) (Alkış) Beğenmenize
sevindim ama onlar hiç sevmedi.
Telefonda sessizlik
oldu. Ve sessizliğe şöyle dedim: "Okulunuzda
konuşma yapmaktan mutluluk duyarım ama bildiğiniz gibi bu
bir “iyileşme haftası” değil, “hastalık haftası”. Yaptığınız şey, olabilecek tüm negatif şeylerden
bahsetmekti, fakat pozitif olanlardan hiç bahsetmediniz."
Hastalığın olmaması,
sağlık değildir. Şu şekilde sağlıklı oluruz: Mutluluk ve başarı formülümüzü tersine
çevirmeliyiz. Son üç yılda, ekonomik bunalımın ortasındaki 45 ülkeye
gittim; oralardaki okullar ve şirketlerle çalıştım. Ve şunu gördüm, birçok şirket ve okul bir başarı formülü uyguluyor, o
da şu: Daha çok çalışırsam, daha
başarılı olurum. Ve daha başarılı olursam, daha mutlu olurum. Bu, ebeveynlik tarzlarımızı, yönetim tarzlarımızı,
davranışımızı motive etme şeklimizi destekliyor. Ve sorun şu ki, bu iki
nedenden dolayı bilimsel olarak eksik ve geriye dönük.
Öncelikle, beyniniz
ne zaman başarılı olsa, başarının görünüş şeklini değiştiriyorsunuz. İyi notlar aldınız, şimdiyse daha iyi notlar almalısınız; iyi
bir okula gittiniz ve şimdi daha iyi bir okula gidiyorsunuz; iyi bir işiniz
vardı, şimdi daha iyisini bulmalısınız; satış hedefinizi tutturdunuz, satış
hedefinizi değiştireceğiz. Ve eğer mutluluk, başarının karşısında ise beyniniz
oraya ulaşamaz.
Toplum
olarak yaptığımız şey, mutluluğu kavramsal bir ufka doğru itmek. İşte bu yüzden başarılı
olmamız gerektiğini, böylece mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Ama sorun şu ki
beynimiz bunun tersi şekilde işliyor.
“Günümüzde,
birinin pozitiflik seviyesini yükselttiğinizde, beyinleri şu an “mutluluk avantajı” dediğimiz
şeyi tecrübe eder.
BEYNİNİZ
POZİTİF DURUMDAYKEN; NEGATİF, NÖTR YA DA STRESLİ OLDUĞU ZAMANKİNDEN ÇOK DAHA
İYİ ÇALIŞIR. KAVRAMA YETİNİZ GELİŞİR, YARATICILIĞINIZ GELİŞİR, ENERJİ SEVİYENİZ
YÜKSELİR.
Aslında,
bulgularımıza göre, her bir ticari ürün gelişim gösteriyor. Pozitif olan beyniniz; negatif, nötr
ya da stresli olana oranla % 31 daha üretkendir. Satışlarınızda % 37 daha
başarılı olursunuz. Doktorlar negatif, nötr ya da stresli olmak yerine
pozitifken, doğru teşhis koymada % 19 daha hızlı ve isabetli oluyorlar. Bu da formülü tersine
çevirebileceğimiz anlamına geliyor. Eğer günümüzde pozitif
olmanın bir yolunu bulabilirsek, beynimiz çok daha başarılı bir şekilde
çalışır ve daha fazla, daha hızlı ve daha akıllıca çalışabiliriz.
Beynimizin gerçek kapasitesini
görmeye başlamak için yapabilmemiz gereken şey, bu formülü tersine çevirmek. Çünkü pozitif olduğunuzda,
sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu, sizi
daha mutlu etmekle kalmıyor; aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte
olmanızı sağlayan, beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor.
BULGULARIMIZA
GÖRE, DAHA POZİTİF OLABİLMEK İÇİN BEYNİNİZİ EĞİTMENİN YOLLARI VAR.”
Art arda 21
gün boyunca yapılan ve sadece iki dakikalık bir eylemle, beyninizin gerçekten daha iyimser ve daha
başarılı bir şekilde çalışmasını sağlayabiliyoruz.
Bahsedeceğim bu
şeyleri, çalıştığım her bir şirketteki araştırmalarda yaptık; art arda 21 gün boyunca, minnettar oldukları üç şeyi
yazmalarını istedik; her gün yeni üç şey. Ve bunun sonunda, beyinleri dünyayı negatif yerine pozitif bir
şekilde görmelerini sağlayan bir yöntem geliştiriyor.
Geçen 24
saat boyunca başınıza gelen bir tane pozitif olayı kayda geçirmek, beyninizin
onu tekrar yaşamasını sağlıyor. Alıştırma, beyninize davranış sorunlarını
öğretiyor.
Edindiğimiz
bulgulara göre meditasyon,
beyninizin aynı anda birden fazla iş yapmaya çalışarak yarattığımız kültürel dikkat eksikliği, hiperaktivite
bozukluğunun üstesinden gelmesini ve el
altındaki işe odaklanmamızı sağlıyor.
Ve sonunda; rastgele yapılan nezaketler, bilinçli nezaketlerdir. İnsanlara,
gelen kutularını açtıklarında, sosyal destek ağlarındaki birine teşekkür ya da
iltifat eden bir pozitif eposta yazdırıyoruz.
Ve bu aktiviteleri yaparak ve beynimizi, vücutlarımızı çalıştırdığımız
gibi çalıştırarak, mutluluk ve başarı formülünü tersine çevirebileceğimizi
keşfettik ve bunu yaparak, iyimserlik dalgaları yaratmakla kalmıyoruz, aynı
zamanda gerçek bir devrim yaratıyoruz.
Çok
teşekkür ederim.
SHAWN
ACHOR
Not:
Çeviriyi şu sayfadan buldum:
https://www.ted.com/talks/shawn_achor_the_happy_secret_to_better_work/transcript?language=tr
ŞÜKRETMENİN FAYDALARINI BİR DE DİNİ AÇIDAN OKUMAK İSTERSENİZ BU YAZIYI SAKIN KAÇIRMAYIN - TIKLAYINIZ -
BEYNİN MUTLULUK AYARLARI YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sema'dan SEMAya DER Kİ: "Lütfen yorum yazmaya üşenmeyin; hepimizin moral ve motivasyona ihtiyacı var :) Ama paylaşımı hiç beğenmediyseniz, üşenmenizi anlayışla karşılayabilirim... Şaka şaka, her yoruma açığım; siz yeter ki yazın..." 😊 💖💖💖