HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


11 Şubat 2021 Perşembe

ÜZÜLMEYE SON! - DON MİGUEL RUİZ - BEŞİNCİ ANLAŞMA KİTABINDAN - SİNEMA SALONU

KİMSE SİZİ ÜZMESİN, ÜZEMESİN DİYE, HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN... 

Hiç kimsenin yaptıkları ve söyledikleri bizi üzmesin isteriz öyle değil mi? İşte bu yazı, bunu çok güzel bir dille anlatıyor. 
Anlayıp hayatımıza uygulamak, hepimize nasip olsun inşallah... 

“Başkalarının yaptıklarını, düşündüklerini, ima ettiklerini ya da söylediklerini, kişisel algılamayın. Herkes kendi inanç sistemi içinde düşünür ve kendince yargılara varır. Dolayısıyla, insanların sizin hakkınızdaki düşünceleri, sizin şahsınızdan çok, kendileriyle ilgilidir.” Don Miguel Ruiz




İKİNCİ ANLAŞMA: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN

Yüzlerce sinema salonu bulunan dev bir alışveriş merkezinde olduğunuzu hayal edin. Salonlardan bir tanesine sessizce giriyorsunuz. Bir kişi dışında salon bomboş. Sizi fark bile etmeyip tüm dikkatini filme vermiş olan o seyircinin yanına oturuyorsunuz. Ekrana bakıyorsunuz; o ne, sürpriz! Filmdeki tüm karakterleri tanıyorsunuz: anneniz, babanız, kardeşleriniz, aşkınız, çocuklarınız, arkadaşlarınız. Başrolde ise sizsiniz. Filmin yıldızı sizsiniz ve bu, sizin hayat hikâyeniz… Yanınızda oturan seyirci de, filmdeki oyununu izleyen sizsiniz.
Çok şaşırıyor ve sonra başka bir salona giriyorsunuz, orada da sadece tek bir seyirci var ve o da yanına oturduğunuzu fark etmiyor bile. Filmi izlemeye başlıyorsunuz, tüm karakterleri gene tanıyorsunuz ama bu sefer başrolde siz değil anneniz var. Siz ikinci rollerden birinde oynuyorsunuz ama filmdeki siz, size hiç benzemiyor. Bu, annenizin hayat hikâyesi ve tüm dikkatiyle filmi izleyen de o. Sonra, annenizin sizin filminizdeki anne karakteriyle aynı olmadığını görüyorsunuz. Bu onun kendisini algılama ve algılatma biçimi. Anneniz, herkesin algılamasını istediği şekilde yansıtıyor kendisini. Siz bunun sahici olmadığını biliyorsunuz, rol yapıyor o. Ama sonra bunun, onun kendisini algılama biçimi olduğunu fark etmeniz, sizde bir tür şok yaratıyor. Derken, sizin çehrenizi taşıyan kişinin, sizin filminizdeki insan olmadığını görüyorsunuz. Kendi kendinize, “A bu ben değilim!” diyorsunuz ama şimdi annenizin sizi nasıl algıladığını, sizinle ilgili inançlarını görebiliyorsunuz ve bunların sizin inançlarınızla alakası yok! Sonra babanızın karakterini, annenizin onu algıladığı şekliyle görüyorsunuz, onun da sizin algıladığınız babayla ilgisi yok, tamamen çarpıtılmış, tıpkı annenizin tüm diğer karakterleri algılaması gibi.
Bir sonraki sinema salonunda ise sevdiğiniz insanın filmi oynuyor. Şimdi de sevgilinin sizi algılama biçimini görebilirsiniz ve bu karakter sizin ve annenizin filmlerinde oynayanlardan tamamen farklı. Sevdiğiniz insanın çocuklarınızı, ailenizi, arkadaşlarınızı algılama biçimini görebiliyorsunuz. Sevgilinin kendisini yansıttığı hali, sizin sevgiliyi algıladığınız hal hiç değil.
Sonra kardeşlerinizin, çocuklarınızın, arkadaşlarınızın filmlerine de girip çıkıyorsunuz. Herkesin kendi filmindeki karakterleri çarpıttığını görüyorsunuz.
Tüm bu filmleri izledikten sonra kendi filminize geri döndüğünüzde, artık hiçbir şey inandırıcı gelmiyor. Hiç kimsenin sizi algılanmak istediğiniz biçimde algılamadığını fark ediyorsunuz. Çevrenizdekilerin, sizin filminizde olup biten tüm dramların farkında bile olmadıklarını görebiliyorsunuz. Besbelli, herkesin dikkati kendi filmine odaklanmış durumda. Karakterlerin tüm dikkati kendi filmlerine yoğunlaşmış ve yaşadıkları tek hakikat o.  
O anda sizin için her şey değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil çünkü artık olup biteni anlamış durumdasınızİnsanlar kendi dünyalarında, kendi filmlerinde, kendi hikâyelerini yaşarlar.

Tüm inançlarının yatırımını o hikâyeye yapmışlardır ve o hikâye onlara göre gerçektir. Ancak görece bir gerçektir çünkü size göre gerçek, o değildir. Şimdi sizinle ilgili tüm görüşlerin, aslında size değil, onların filmlerindeki karaktere dair olduğunu görebilirsiniz. Sizin adınıza yargıladıkları, kendi yaratmış oldukları bir karakterdir. İnsanların hakkınızda düşündükleri ne varsa, aslında onlardaki siz imgesi üzerine kurulur; o imge siz değilsiniz.
Bu noktada, en çok sevdiklerinizin aslında sizi tanımadıkları ve sizin de onları tanımadığınız açıktır. Onlara dair tek bildiğiniz, onlarla ilgili inançlarınız. Ana babanızı, eşinizi, çocuklarınızı, arkadaşlarınızı çok iyi tanıdığınızı sanıyordunuz. Gerçek o ki, onların yaşamlarında olup bitenlerden, ne düşündüklerinden, ne hissettiklerinden, hayallerinden bihabersiniz.
Bu farkındalıkla, “Sevdiğim insan beni anlamıyor. Kimse beni anlamıyor.” demenin saçmalığını anlıyorsunuz. Oysa tüm yaşantınız boyunca başkalarının sizi gayet iyi tanıdığını varsaydınız ve onlar beklentilerinize göre davranmadıklarında, bunu kişisel algılayıp kızgınlıkla tepki verdiniz ve sözü, yok yere bir sürü dram ve uyuşmazlıkta kullandınız.
Şimdi, insanlar arasında neden bunca uyuşmazlık olduğunu anlamak daha kolay. Dünya, kendi düşünü gören, başkalarının kendi ÂLEMLERİNDE, kendi hayalleriyle yaşadığının farkında olmayan milyarlarca insanla dolu. Baş karakterin bakış açısından ki, bu onun yegane bakış açısı, her şey onunla ilgili. Yardımcı karakterler, onun bakış açısına uymayan bir şey söylediklerinde, kızarak konumunu savunmaya kalkışır. Yardımcı karakterlerin kendi istediği gibi olmasını arzu eder, eğer değillerse çok kırılır. HER ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAR. Bunu idrak edince, çözümü de anlamanız mümkün; çözüm son derece basit ve mantıklı: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN.
Bu anlaşma size, hikâyenizdeki yardımcı karakterlerle etkileşiminizde bağışıklık kazandırır. Başkalarının bakış açısını kendinize dert edinmenize gerek kalmadı. Bir kez, başkalarının söylediklerinin ya da yaptıklarının sizinle ilgisi olmadığını görebildiğinizde, kimin hakkınızda dedikodu yaptığı, kimin sizi suçladığı, kimin dışladığı önemini kaybeder. Dedikodular sizi etkilemez olur. Kendi görüşünüzü savunmaya zahmet bile etmezsiniz.
Hiçbir şeyi kişisel algılamamak, kendi türünüzle etkileşiminizde güzel bir araçtır. Ayrıca, bireysel özgürlüğe alınmış bir bilettir de çünkü artık hayatınızı başkalarının fikirlerine göre yönetmek zorunda değilsiniz. İşte bu gerçek özgürlüktür.
Canınızın istediğini (yaptığınızın sizden başka kimseyi ilgilendirmeyeceğini bilerek) yaparsınız. Sizin hikayenizle ilgilenecek tek kişi, sadece sizsiniz. Bu farkındalık her şeyi değiştirir.
Tüm insanların kendi alemlerinde, kendi filmlerinde, kendi düşlerinde yaşadıklarını bir kez anladığınızda, ikinci anlaşma saf sağduyudur: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN.

8 Şubat 2021 Pazartesi

MUTLULUK İÇİN EN ETKİLİ YÖNTEM: ŞÜKRETMEK - DİN VE BİLİM AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR! - ŞÜKÜR KONUSUNDAKİ KUR'AN AYETLERİ

BİZE YANLIŞ ÖĞRETTİLER! 
MUTLU OLUNCA ŞÜKREDİLİR SANIYORUZ;
OYSA, ŞÜKREDİNCE MUTLU OLUYORUZ!




            “MUTLULUK İÇİN en iyi ilaç Prozac değil, ŞÜKRETMEKTİR.” 
Dr. Daniel Amen

“İnsanların mutluluğunu doğrudan belirleyen tek şey, minnettarlık duygusudur. Minnettarlık ve şükran, içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız olarak duyabileceğiniz bir duygudur. Her şeye sahip olabilirsiniz ama sahip olduklarınıza değer biçmiyorsanız kendinizi çok kötü hissedersiniz. Çok az şeye sahip olabilirsiniz ama bunlara değer veriyorsanız kendinizden hoşnut olursunuz. Çok basittir: Ne kadar minnettar olursanız, o kadar mutlu olursunuz. Ne kadar az şükran duyarsanız, o kadar mutsuz olursunuz.”  Dennis Prager


Şu anda tamamen mutlu musunuz? 
Eğer yanıtınız olumsuzsa, büyük ihtimalle yapbozun en önemli parçasını gözden kaçırıyorsunuz: ŞÜKRETMEK...

Derin ve etkileyici bir şükretme duygusu, varlığınızın OLMAZSA OLMAZ bir parçası olmak zorundadır. Tabi eğer sürekli mutluluk ve başarı istiyorsanız...

Cicero'ya şu söyleminde tamamen katılıyorum: “Şükretmek sadece tüm erdemlerin en büyüğü olmakla kalmaz, aynı zamanda diğer tüm erdemlerin de ebeveynidir.
Gerçek şu ki KOŞULSUZ ŞÜKRETME OLMADAN, GERÇEK MUTLULUK OLMAZ. Ve temelinizde mutluluk olmadan da BAŞARIYI ELDE EDEMEZSİNİZ. 
Diğer taraftan, şükrederek yaşayan bir insan, mutlu ve başarılı olma konusunda hüsrana uğramaz. “Neden böyle?” sorusuna kısa bir yanıt olarak hayatımıza hükmeden Evrensel Kanunları bir düşünün. Bu kanunlar, zihninizi neye odaklarsanız, onu alırsınız der. Negatife odaklanın, daha fazla negatif deneyimleyeceksiniz...

Şükretmenin gücü; DİKKATİNİZİ, hayatınızın pozitif tarafına çevirmesidir. 
Zihniniz, derin ve yoğun bir şükretme hissi ile kaplıyken, korkunun herhangi bir formuna yer yoktur. 
İyiye ve hayatınızdaki pozitif yönlere odaklanarak, bu pozitif yönlerin daha fazlasını deneyimleyeceksiniz.

“Eğer “ŞÜKRAN” bir ilaç olsaydı, vücudun tüm sistemlerinin sağlığını koruyan, DÜNYANIN EN ÇOK SATAN İLACI olurdu.” Dr. P. Murali Doraiswamy  


Bundan DAHA DA ETKİLİ bir YÖNTEM de, şu anda ve geçmişteki ZORLUKLARINIZI ve BAŞARISIZLIKLARINIZI bir gözden geçirmek ve bunların içinde bir POZİTİF ŞEY  bulmaktır. Bunu bulun ve bunun için teşekkür edin. Ve göreceksiniz ki o deneyimde, büyümede ve öğrenmede büyük bir adım atmışsınız. İleride aynı zorluklarla karşılaştığınızda da çok daha kolay atlatacaksınız. 
Başarısızlıklarınızda olumlu bir şey bulamıyor musunuz? Yeterince fazla uğraşmıyorsunuz. Konfüçyüs'ün şu deyişine bir bakın; “Ayakkabılarım olmadığı için şikayet ediyordum, ta ki ayakları olmayan bir adam görene kadar.” 
Her zaman olumlu bir yan vardır, HER ZAMAN...
Onu bulun ve derinden ve koşulsuzca şükredin; ilerideki başarılarınız ve mutluluğunuz, buna dayalı olacak.

Şükran duygunuzu ifade etmede kendinizi kişilerle sınırlamayın. Bu bir insan olmak zorunda değil. Şükranlarınızı, sadece var olduğu için bir objeye de ifade edebilirsiniz. 
Örn;"Bir arabam olduğu için şükrediyorum; başımı sokacak bir evim olduğu için şükrediyorum." 
Veya bir deneyim, bir duygu, bir ses, bir renk, bir manzara için de şükredebilirsiniz. 
Bir grup insana teşekkür edebilirsiniz... 
Doğa'ya, Tanrı'ya teşekkür edebilirsiniz.

Öyleyse şükretmenin en etkili yolu nedir? “TEŞEKKÜR EDİYORUM” demek!

Bu ifadeyi istediğiniz kadar detaylandırabilirsiniz ama içtenlikle, sevgiyle ve şükran duyarak söylenmiş basit bir “teşekkür ediyorum”da bir başka güzellik vardır....

Şimdi deneyin. Hayatta en çok sevdiğiniz kişiyi düşünün. Belki bu eşiniz, partneriniz, aileniz veya bir arkadaş. Herhangi birisini düşünemiyorsanız, o zaman çok seveceğiniz birisini hayalinizde yaratın. Bu imaja tam bir kabul ve sevgiyle odaklanın ve ona teşekkür edin. “Sadece sen olduğun için teşekkür ederim” 
“Hayatıma getirdiğin güzellikler için teşekkür ederim”. 
Onlara her ne sebeple teşekkür ediyor olursanız olun, bunu içtenlikle ve sevgiyle ifade edin. 
Tam anlamıyla duyduğunuz şükranı ifade ederken, aynı anda kendinizi kötü hissetmeniz MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Tekrar deneyin. Bu yazıyı okuyorsanız görebilme gücünüz için şükredin. Eğer bu yazı size okunuyorsa, duyabildiğiniz için teşekkür edin. 
Biraz alıştırma gerekebilir ama bunu düzenli yaptığınızda hayatınızın kalitesinde dramatik iyileşmeler olacak. 
Ve ne zaman hayatınızın yolunda gitmediğini fark ederseniz, durun; ŞU ANDA VE BURADA sahip olduklarınıza şükredin. İlerlemek için doğru yolu bulacaksınız.

Şu söyleyeceğim egzersizi bir süreliğine deneyin, bakın nasıl hissedeceksiniz... 
İnsanları, gelip geçerken izleyebileceğiniz bir yere oturun. Mesela bir kafe veya durakta. Gördüğünüz her insan için, içinizden bir “teşekkür ederim” deyin. Hiçbir neden olmaksızın. Sadece diyebildiğiniz için deyin. Bunu sessiz bir sevgi ve şükran duygusu akışı şeklinde yapın. Sessiz yapacağınız için aptal gibi görünmeyeceksiniz. Sadece deneyin. Söz veriyorum kendinizi iyi hissedeceksiniz.
Lance Beggs


Beynimizi kendi haline bırakmamalıyız. Çünkü beyin kötü yaşantılardan ders almakta iyidir, ama iyi yaşantılardan ders almada kötüdür. Zihin bir bahçe gibidir. Beynimizin toprağı çiçeklere oranla, yabani otlar için daha verimlidir. Bu sebeple iyilikleri ve bizi mutlu eden olayları ve kişileri sürekli hatırımızda tutmalıyız. Bunun en pratik yolu ŞÜKRETMEKTİR. Şükrederek olumlu yaşantıları hatırlamış oluruz. Mutluluğumuz ve sağlığımız için beynimizi akıllıca kullanmasını öğrenmeliyiz.” Nöropsikolog Rick Hanson


Minnettarlık, evrenin en gizemli yasalarından birini harekete geçirir. Şükürlerini sunma eyleminin kendisi, ebedi keyif, huzur ve tüm iyilikler nehrinin akışını hızlandırır. Şükürlerimizi sunuyoruz çünkü minnettarlık duygusunu alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor.” John Harricharan


"Günlerimizi, kötü giden her şeye ve geleceğe yönelik umutların ne kadar karanlık göründüğüne dair geviş getirerek geçirirsek, kendimizi sefalet ve kızgınlık içinde yaşarken bulabiliriz. Ama aynı zamanda kendimizi, minnettar olmamız gereken her şeyi arayan, tanıyan ve kutlayan insanlara dönüştürebiliriz.” Prof. Dr. Richard Gunderman


“Sağlıklı yaşamın bir sırrı da budur. Görünüşe göre, daima SEVİNÇ, SEVGİ, ŞÜKRAN ve TAKDİR duyguları içinde olmak tavsiyeye değer, çünkü bu sayede savunma mekanizmamızı üç yüz bin kat güçlendirebiliriz. Pozitif duygular, bağışıklık sistemimizi güçlendirdiği için, bu yolla birçok hastalığı önleyebiliriz.” Pierre Franckh


DİNİN VE BİLİMİN SÖYLEDİĞİ TAMAMEN AYNI ŞEYDİR:
DÜNYA MUTLULUĞU İSTEYEN DE, AHİRET MUTLULUĞU İSTEYEN DE, KENDİSİNE VERİLEN NİMETLERİ SÜREKLİ HATIRLAYIP ANARAK, ALLAH’A TEŞEKKÜR ETMELİDİR. 
ŞUNU ANLAMALIYIZ Kİ ALLAH'IN BİZİM ŞÜKRÜMÜZE İHTİYACI YOK AMA BİZİM KESİNLİKLE ŞÜKRETMEYE İHTİYACIMIZ VAR.
YÜCE KİTABIMIZ KUR'AN-I KERİM'DE RABBİMİZ BİZİ UYARIR; ŞEYTANIN "AÇIK DÜŞMANIMIZ" OLDUĞUNU VE İNSANLARI ŞÜKÜRDEN ALIKOYMAK İSTEDİĞİNİ, BUNUN İÇİN VAR GÜCÜYLE UĞRAŞACAĞINI BİLDİRİR. 
YANİ, NE YAPIP EDİP, ŞÜKÜR HALİNDE OLMAYI VE ÖYLE KALMAYI BAŞARMAMIZ GEREK! NAMAZ, ORUÇ, ZEKAT NE KADAR ÖNEMLİYSE, BU KONU DA EN AZ ONLAR KADAR ÖNEMLİ!!!

ŞÜKÜR KONUSUNDAKİ KUR'AN AYETLERİNDEN EN ÇARPICI ÖRNEKLER:

“Yemin osun, biz, Lukman’a şu yolda hikmet verdik“ALLAH'A ŞÜKRET!” Şükreden KENDİSİ LEHİNE şükreder. Kim nankörlük ederse Allah Ganî’dir, Hamîd’dir.” Lukman 12 (HİKMET: ilahi sırların ve gerçeklerin bilgisi)

Rabbinizin şunu duyurduğunu da HATIRDA TUTUN: EĞER ŞÜKREDERSENİZ, ben de sizin için MUTLAKA ARTIRACAĞIM. Ve eğer nankörlük ederseniz hiç kuşkusuz benim azabım çok çok şiddetlidir. İbrahim 7

“Dedi: “Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. BİRÇOKLARINI ŞÜKREDER BULAMAYACAKSIN.” Allah buyurdu: “Çık oradan, yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım.” A’raf (16-18)



“… Allah Şekûr'dur, şükredenlere KARŞILIK VERİR; Halîm'dir, yumuşak ve merhametli davranır.” Teğabün 17

“Biz onu yola kılavuzladık. Artık YA ŞÜKREDİCİ olur YA NANKÖR.” İnsan 3

“... Şu bir gerçek ki Allah, insanlara karşı çok lütufkârdır. Fakat insanların ÇOKLARI ŞÜKRETMEZLER.” Bakara 243

İnanır şükrederseniz, Allah size azabı ne yapacak? Allah da teşekkür eder, O her şeyi gereğince bilir.” Nisa 147

“Andolsun, sizi yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada, geçiminize yarayacak nimet ve imkânlara vücut verdik. Ne de az ŞÜKREDİYORSUNUZ!A’raf 10

“Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri SİZİN EMRİNİZE VERDİ ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. …..” Lukman 20

“Ey iman edenler! ALLAH'IN, ÜZERİNİZDEKİ NİMETLERİNİ HATIRLAYIN!…” Maide 11

"... Allah'ın nimetlerini ANIN Kİ KURTULABİLESİNİZ.A'raf 69

“… Ey Davûd ailesi, ŞÜKÜR OLARAK İŞ YAPIN! Kullarım içinden ŞÜKREDENLER O KADAR AZ Kİ! Sebe’ 13

"... Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin NİMETİNE ŞÜKRETMEME, hoşnut olacağın hayırlı ve barışçıl bir iş yapmama imkân ver. Ve rahmetinle beni, iyilik ve barışı seven kullarının arasına sok." Neml 19

“Ey Nûh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir kuldu.” İsra 3

“Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk/ibadet et; şükredenlerden ol!” Zümer 66

Sahip olduğunuz her nimet Allah'tandır. …” Nahl 53

Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.” Nahl 18

“… Nihayet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: "Rabbim; beni, bana ve ebeveynime VERDİĞİN NİMETE ŞÜKRETMEYE, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmaya yönelt! Soyum içinde, benim için barışı gerçekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben!" Ahkaf 15

“... Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendİsİ lehİne şükretmİş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir, cömerttir."” Neml 40

Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat ÇOKLARI ŞÜKRETMEZLER!” Neml 73

“Şunu sor: "Bizi bu durumdan kurtarırsa ant olsun şükredenlerden olacağız' diye boyun büküp ürpererek O'na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?" De ki: "Ondan da tüm sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O'na ortak koşuyorsunuz."” En’am 63,64

“Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani'dir. O, kulları için inkâr ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. …….” Zümer 7


“Siz mevcut realitenizi -şu anda bulunduğunuz yeri, kimliğinizi, ne yaptığınızı- onurlandırıp, tümüyle kabul ve tasdik ettiğinizde, elde ettiğiniz şeyi tümüyle kabullendiğinizde, elde ettiğiniz şey için ŞÜKRAN duymakta, olan için şükran duymakta, Var'lık(Tanrı) için şükran duymaktasınızdır. Şimdiki an için ve şimdiki yaşamın bütünü için şükran duymak, gerçek zenginliktir.Eckhart Tolle


30 Ocak 2021 Cumartesi

ÖĞRENMEK ZAMAN ALIR, KENDİNİ APTAL SANMA! - DOĞAN CÜCELOĞLU

DAMDAN DÜŞEN PSİKOLOG - DOĞAN CÜCELOĞLU

ÖYLE HARİKA VE FAYDALI bir yazı ki....
SAKIN KAÇIRMAYIN!!!

Bu harika kısacık yazı ile "Sende bir tuhaflık yok, kendini salak hissetme; öğrenme dediğin şey zaman alır, bir süreç ister. Bunu bil ve o süreçten keyif almaya çalış." diyor bence Doğan Hocamız...



ÖĞRENME SÜRECİNİN KEYFİNİ ÇIKARMAK - DOĞAN CÜCELOĞLU

İlk defa bilgisayar öğreniyorum, yapamıyorum! Ve “Hii, yapamıyorum! Yarın Bill’in yüzüne nasıl bakacağım?” diye düşünüyorum. Etrafa bakıyorum, yanımdakiler –onlar da doktora öğrencisi– fiuv fiuv ıslık çalarak çalışıyorlar. Ben gıcık oluyorum. Sonunda, “Ya” dedim, “biraz yardım eder misin?” “Ne gibi?” dedi. “Böyle böyle, yapamıyorum,” dedim. “Ben de yapamıyorum” dedi. E eşşoğlueşek ne diye keyifle ıslık çalıyorsun öyleyse?
Bu çok önemli bir gözlem, bak, –o kadar korku kültürü ile ilgili görüyorum ki ben bunları– korku kültüründe otorite senin gerçeğine saygısız. Kendisinin beklentileriyle hareket ediyor, “Doymadın, ye!” diyor mesela. Şimdi otoritenin –öğretmen veya ana baba– çocuktan bir performans beklentisi var. Ama çocuğun gerçeğine uygun bir performans beklentisi değil. Çocuk yapamayınca, diyelim ki çivi çakıyor ve eline çekici çiviyi ilk defa almış, yani üç-dört hafta içinde doğru dürüst çakabilir beklentisi daha gerçekçi. Ama otorite diyor ki, “Çaksın eşşoğlueşek.”
Tabii çakamıyor…
Ve çakamayınca “Ver lan şunu, elinden iş gelmiyor” diyor, “Şuna bak, beceriksiz” diye azarlıyor. Ve otoriter kültürde, otorite keyfi olduğundan dolayı gerçekleri hesaba almak zorunda değil. Onun hikmetinden sual olmaz; ister öper ister döver anlayışı. Şimdi eğitimde bunu yaşaya yaşaya büyümüşüm ben, “Benden bu bekleniyor, yapmam lazım” diye kafam alsa da almasa da; bunun bir süreç olduğuyla ilgili bir bilinç oluşmadığından dolayı.
Ertesi gün Bill May’e gittim, “Bill” dedim, –bana bir formül vermişti, “Bunun programını yaz” diye. Toplama, çıkarma, bölme gibi çok basit bir şey. Yapamadım– “ben yapamıyorum.”
Şöyle bir güldü, “Yapacağını mı bekliyordun?” dedi. “Evet,” dedim. “Kaç kere denedin?” dedi. “Sekiz kere filan denedim,” dedim. “Ben,” dedi, “elli sekiz kere denedim, ondan sonra yapabildim.” Ohh! Birdenbire nasıl böyle rahatladım. Öğrenme sürecine bir saygısı var.
Ve şimdii, öbürü, yani keyifle ıslık çalan, öğrenme süreci içinde olduğunu biliyor, “Eninde sonunda yapacaksın, bu arada ıslık çalmayı ihmal etme”ye erişmiş. Yani, “Hayatın da devam ediyor, ıslık çalmasını da ihmal etme” bilincine erişmiş. Bu ne müthiş bir zenginlik biliyor musun? Yani, “Öğrenme süreci içindesin, yapamayacaksın, daha çok yolun var” fakat bir yandan da ıslık çalabilmeyi başarmış vaziyette. O zaman farkına vardım ki, bu dikkate değer bir başarı! Yani fersah fersah geçmişler dedelerinin sayesinde. Çünkü onlar da mücadele etmişler ama mücadele ederken de ıslık çalabilmeyi bilmek lazım anlayışını yerleştirmişler bir yerde. O zaman hem sorumluluk alacaksın, yaşamından sorumluluk almak ne büyük cesaret, yani, “Ben sorumluyum içinde bulunduğum durumdan” diyorsun. Bu müthiş bir cesaret!

Yukarıdaki harika yazı, Doğan Cüceloğlu'nun kendi Face sayfasından alınmıştır.

29 Ocak 2021 Cuma

HAYATIMIZIN KİTAPLARI HANGİLERİDİR? - İYİ OKUR NASIL OLUNUR? SEMİH UÇAR

 

“İyi bir çevrede yaşamıyorum, doğru insanlara ulaşamıyorum diye yakınmak yersiz. Doğru insanların sesini taşıyan doğru kitaplar her yerde. ‘En çok zaman geçirdiğin beş kitabın ortalamasısın.’ Bizi ileriye taşıyacak kişileri bulmak imkânsız. Doğru kitaplara ulaşmak ise dünyanın en kolay şeyi. Semih Uçar


"Nasıl İyi Okur Olurum?

Çok kitap okumakla iyi okur olunacağını sanıyor çoğunluk.

Oysa bir okurun kalitesi okuduğu kitap sayısıyla değil, defalarca hatmettiği, cümle cümle bildiği, ezberlediği kitapların sayısıyla ölçülür.

Bu kitap benim hayatımı tümden değiştirdi, dediği kitapların sayısıyla ölçülür.

Başucu kitabı yaptığı kitapların sayısıyla ölçülür.

Üzerine yıllar boyu düşünüp yazdığı kitapların sayısıyla ölçülür.

10 tane iyi kitabı hayatının kitabı yapmış, yapmayı başarabilmiş kişi bilgelik makamına erişebilir de 1000 kitabı okuyup geçmiş kişinin tek yaptığı gözlüğünün derecesini arttırmaktır.

Belli bir yaşa kadar çok kitap karıştırmak, sağlam bir yazı ve kitap kültürü edinmek açısından iyidir.

Ama belli bir yaştan sonra belli bir yazara veya en fazla birkaç yazara tutunmak gerekir.

“Ancak kendi hayatımda uygulayabildiğim kadarını alırım,” diyor Goethe.

Belli bir yaştan sonra, söylediklerini hayatımızda birebir uygulayabildiğimiz yazarlara, kitaplara tutunmamız, bunları neredeyse bir kutsal kitap gibi defalarca, defalarca, defalarca okumamız; okudukça yazmamız, okudukça yazmamız, okudukça yazmamız gerekir.

Peki, hangi kitaplar hayatımızın kitaplarıdır?

Bizi düşünmeye, dahası, yazmaya iten kitaplar hayatımızın kitaplarıdır.

Hayatımızı değiştiren kitaplar hayatımızın kitaplarıdır.

Okumam iyi oldu, değil, okumasaydım mahvolurdum, dediğimiz kitaplar hayatımızın kitaplarıdır.”

Semih Uçar 

SEMİH UÇAR'IN 100 KİTAPLIK BÜYÜK KİTAP ÖNERİ LİSTESİ için tıklayınız:

(Bu listede Semih Uçar bizimle, hayatını değiştiren 100 (+3) harika kitabı paylaşıyor. Kaçırmayın derim.)

Semih Uçar: Dil Öğrenme Uzmanı, Yazar, Müzisyen, Kitap Çevirmeni ve şimdilik 12 Dil Bilen Bir Polyglot

Pek çok dilde sayısız kitap okuyup onlardan edindiği ve hayatına aktarmayı başardığı en faydalı bilgileri bizlerle cömertçe paylaşan sevgili Semih Uçar’ın yazılarına ulaşabilmek için:

semihucar.net Instagram: @semihucardilkocu 

https://www.facebook.com/semih.ucar/ 

“Kitabın her aşamasında çalışmış, çalışan bir kitap profesyoneli olarak elbette her kitabı okumam. HER KİTABI OKUMAM ama okuduğum her kitaba da amansız bir hastalığa yakalanmış biri son çare olarak görülen bir ilaca nasıl sarılırsa öyle sarılırım. OKUDUĞUM HER KİTAPTAN HAYATIMI DEĞİŞTİRMESİNİ İSTERİM. BU YÜZDEN DE DEĞİŞTİRİR. HER KİTAPTA HAYATIN SIRRINI ARARIM. BU YÜZDEN DE BULURUM. Semih Uçar

26 Ocak 2021 Salı

DEPRESYONU YENMEK İÇİN - MARTİN SELİGMAN - ÖĞRENİLMİŞ İYİMSERLİK - TAVSİYE KİTAPLARDAN ALINTILAR

KADINLARIN DEPRESYONA YAKALANMA OLASILIĞI, ERKEKLERİNKİNDEN İKİ KAT FAZLA OLMAK ZORUNDA MI? YA ONLARIN UYGULADIĞI YÖNTEMİ BİZLER DE ÖĞRENİRSEK! 😉



Öğrenilmiş iyimserlik, kendinize olumlu şeyler söylemekten ibaret değildir. Önemli olan, başarısız olduğunuzda neler DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ ve OLUMSUZ DÜŞÜNMEMENİN GÜCÜnü kullanmanızdır. Yaşamın hepimize gösterdiği aksaklıkları yaşadığınızda KENDİNİZE SÖYLEDİĞİNİZ YIKICI ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEK, iyimserliğin merkezindeki beceridir.” Martin Seligman

 

Kadınların depresyona yakalanma olasılığı, erkeklerinkinden İKİ KAT FAZLADIR çünkü ortalama olarak kadınlar, sorunları hakkında DEPRESYONU BÜYÜTECEK ŞEKİLDE DÜŞÜNÜRLER.

Erkekler, derinlemesine düşünmek yerine HAREKETE GEÇME eğilimindedirler oysa kadınlar, depresyonları konusunda UZUN UZUN DÜŞÜNÜR, onu ÇÖZÜMLEMEYE ve KAYNAĞINI BELİRLEMEYE çalışırlar. Psikologlar, bu takıntılı ÇÖZÜMLEME SÜRECİNE, “DÜŞÜNCEYE DALMA” derler.

Bu sözcüğün İngilizcedeki birincil anlamı, “geviş getirmek”tir. Bu düşünceye dalan insanların yaptığı şey; sığır, koyun ve keçi gibi hayvanların geviş getirmesiyle aynı gibidir!

“Açıklama tarzı”; olayların olma nedenlerini kendinize açıklarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğiniz tarzdır. “Kötümser açıklama tarzı”yla bir araya gelen “düşünceye dalma”, şiddetli depresyonun baş sebebidir. İyi haber şu ki, “kötümser açıklama tarzı” ve “düşünceye dalma”, kalıcı olarak değiştirilebilir. Bilişsel terapi, iyimser bir “açıklama tarzı” yaratabilir ve düşünceye dalmayı azaltabilir.

 

“Kadınların neden erkeklerden iki kat daha fazla oranda depresyona girdiklerini açıklamak için üç kuram ortaya atılmıştır ve bunların en önemli olanı, düşünceye dalmayla İlgİlİdİr.

Bu görüşe göre; bela kendini gösterdiğinde, kadınlar DÜŞÜNÜR, erkekler ise EYLEMDE BULUNURLAR. Bir kadın işinden atıldığı zaman, neden atıldığını bulmaya çalışır; kara kara düşünür, aynı olayları TEKRAR TEKRAR yaşar. İşinden atılan bir erkek ise, HAREKETE GEÇER: Sarhoş olur, birini döver ya da başka bir şekilde DİKKATİNİ DAĞITARAK bu konuyu DÜŞÜNMEZ. Hatta neyin ters gittiğini düşünme zahmetine bile girmeden hemen çıkıp yeni bir iş aramaya başlayabilir.

Depresyon bir DÜŞÜNCE BOZUKLUĞUYSA (ki öyledir); “kötümserlik” ve “düşünceye dalma”, onu KÖRÜKLER. “Çözümleme” eğilimi, depresyonu besler. “Eylemde bulunma” eğilimi, depresyonu kırar. Depresyonun kaynağı konusunda düşüncelere dalan kadın, yalnızca daha fazla depresyona girecektir; öte yandan, DEPRESYONA TEPKİ OLARAK HAREKETE GEÇEN erkek, depresyonu büyük olasılıkla sona erdirebilir.

Düşünceye dalma kuramının yaratıcısı Susan Nolen-Hoeksema’nın bulgularına göre; kadınlar depresyonda oldukları zaman, ne yapmaları gerektİğİnİ DEĞİL DE, ne yaptıklarını değerlendirirken, çoğunluk “Ruh halimi çözümlemeye çalıştım” ya da “Neden kendimi böyle hissettiğimi bulmaya çalıştım” demiştir. Öte yandan erkeklerin çoğunluğu, spor yapmak ya da müzik aleti çalmak gibi, ZEVK ALDIKLARI BİR ŞEY YAPTIKLARINI söylemiş ya da “Ruh halime kafayı takmamaya karar verdim” demişlerdir.

 

 

ŞİMDİ BİR ÇÖZÜM ÖNERME ZAMANI GELDİ:

 

Bir ip cambazı olsaydınız, ipin üzerinde yürüdüğünüz sırada, “düşerseniz ne olacağını düşünmek” pek iyi bir fikir olmazdı. Bunu, düşmemek için sahip olduğunuz tüm beceriye gereksinim duyduğunuz bir anda değil de, başka bir zaman düşünmeniz daha iyi olabilir.

Patronun kaşlarını çatmasının olası en kötü sonuçları konusunda KARA KARA DÜŞÜNMEK, sizi daha iyi bir duruma getirir mi? Yoksa bu öğleden sonra yapacağınız önemli sunuma dikkatinizi vermenize engel mi olur? Demek ki, dikkatinizi olumsuz düşüncelerinizden başka bir şeye vermelisiniz.

Bunu başarmanın üç yolu vardır. Bunların hepsi de KOLAY ama ETKİLİ yöntemlerdir:

 

1) Kolunuza bir parça bant yapıştırmak ya da yüzünüze soğuk su çarpmak gibi FİZİKSEL AÇIDAN DİKKATİNİZİ DAĞITACAK BİR ŞEY yapın ve bunu yaparken kendinize “DUR!” deyin. (Sema’dan SEMAya Not: Bir “paket lastiği”ni bileğinize takıp hafifçe çekip bıraktığınızda yaşadığınız minik acı, fiziksel açıdan dikkatinizi dağıtabiliyor ve o sırada olumlu başka bir şeyle ilgilenmek işe yarıyor, tavsiye ederim.)

 

2) Sorun üzerinde düşünmek için BELLİ BİR ZAMAN BELİRLEYİN. Bu, aynı günün akşamı yarım saat ya da size uyan herhangi bir zaman dilimi olabilir. Düşünceye dalmaya başladığınızda kendinize, “Dur! Bu konuyla akşam yedi buçukta ilgileneceğim” deyin. Kaygı veren düşüncelerin kafanızın içinde dönüp durması süreci, size bir tür işkence gibi gelse de, belli bir amaca hizmet eder: Ele almanız gereken bir konuyu unutmanızı ya da göz ardı etmenizi engeller. Ancak meseleyi yeniden düşünmek üzere bir zaman ayarlarsak, kara kara düşünmemiz için bir neden kalmaz çünkü psikolojik açıdan, bu artık gerekli değildir.

 

3) Sorun yaratan düşünceleri, aklınıza geldikleri anda YAZIN! Artık zamanı geldiğinde bunlara çaresizlik içinde değil, bilerek ve isteyerek geri dönebilirsiniz. İkinci dikkat dağıtma tekniği gibi bu da, kara kara düşünmenin var olma nedenini ortadan kaldırır.

 

DEPRESYONDAN KURTULMA YÖNTEMLERİ VE BİLİŞSEL TERAPİ KONUSU İLGİNİZİ ÇEKTİYSE ŞU YAZIYI DA OKUMANIZI ÖNEMLE TAVSİYE EDERİM:

DEPRESYONDAN KURTULMAK İÇİN TAVSİYE KİTAP - İYİ HİSSETMEK DR. DAVİD BURNS - DERDE DEVA KİTAPLARDAN - TIKLAYINIZ

 


“İşler ters gittiğinde aklınızdan geçenler, duvara çarptığınızda kendinize söyledikleriniz, bundan sonra ne olacağını belirler. Pes mi edeceksiniz, yoksa işleri yoluna koymaya mı başlayacaksınız? Bir terslikle karşılaşmak her zaman, ters giden şeylerle ilgili DÜŞÜNCELERİNİZİ, AÇIKLAMALARINIZI ve YORUMLARINIZI HAREKETE GEÇİRİR. Karşımıza bir terslik çıktığında İLK YAPTIĞIMIZ şey, ONU AÇIKLAMAYA ÇALIŞMAKTIR. Kendi kendimize tersliği yorumlarken yaptığımız açıklamalar, bir sonraki adımımız üzerinde çok önemli bir etkiye sahiptir çünkü DUYGULAR doğrudan, DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEYLERDEN gelir. “Tehlikedeyim” diye düşünürseniz, kaygı duyarsınız. “Hakkım yeniyor” diye düşünürseniz, öfkelenirsiniz. Bir “kayıp” düşündüğünüzde ise, üzülürsünüz. Peki, bir terslik karşısında devreye giren farklı düşüncelerin sonuçları nelerdir? Açıklayıcı düşüncelerimiz, “Hepsi benim suçum”, “Bu hep böyle kalacak”, “Yaptığım her şeyi etkileyecek” gibi kişisel, kalıcı ve yaygın açıklamalar şekline girdiği zaman, PES EDER ve HAREKETSİZ KALIRIZ. Açıklamalarımız, bunların tam tersi olduğunda ENERJİ KAZANIRIZ. Düşüncelerimizin sonuçları, yalnızca eylemler değil, DUYGULARDIR.” Martin Seligman