HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


11 Şubat 2021 Perşembe

ÜZÜLMEYE SON! - DON MİGUEL RUİZ - BEŞİNCİ ANLAŞMA KİTABINDAN - SİNEMA SALONU

KİMSE SİZİ ÜZMESİN, ÜZEMESİN DİYE, HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN... 

Hiç kimsenin yaptıkları ve söyledikleri bizi üzmesin isteriz öyle değil mi? İşte bu yazı, bunu çok güzel bir dille anlatıyor. 
Anlayıp hayatımıza uygulamak, hepimize nasip olsun inşallah... 

“Başkalarının yaptıklarını, düşündüklerini, ima ettiklerini ya da söylediklerini, kişisel algılamayın. Herkes kendi inanç sistemi içinde düşünür ve kendince yargılara varır. Dolayısıyla, insanların sizin hakkınızdaki düşünceleri, sizin şahsınızdan çok, kendileriyle ilgilidir.” Don Miguel Ruiz




İKİNCİ ANLAŞMA: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN

Yüzlerce sinema salonu bulunan dev bir alışveriş merkezinde olduğunuzu hayal edin. Salonlardan bir tanesine sessizce giriyorsunuz. Bir kişi dışında salon bomboş. Sizi fark bile etmeyip tüm dikkatini filme vermiş olan o seyircinin yanına oturuyorsunuz. Ekrana bakıyorsunuz; o ne, sürpriz! Filmdeki tüm karakterleri tanıyorsunuz: anneniz, babanız, kardeşleriniz, aşkınız, çocuklarınız, arkadaşlarınız. Başrolde ise sizsiniz. Filmin yıldızı sizsiniz ve bu, sizin hayat hikâyeniz… Yanınızda oturan seyirci de, filmdeki oyununu izleyen sizsiniz.
Çok şaşırıyor ve sonra başka bir salona giriyorsunuz, orada da sadece tek bir seyirci var ve o da yanına oturduğunuzu fark etmiyor bile. Filmi izlemeye başlıyorsunuz, tüm karakterleri gene tanıyorsunuz ama bu sefer başrolde siz değil anneniz var. Siz ikinci rollerden birinde oynuyorsunuz ama filmdeki siz, size hiç benzemiyor. Bu, annenizin hayat hikâyesi ve tüm dikkatiyle filmi izleyen de o. Sonra, annenizin sizin filminizdeki anne karakteriyle aynı olmadığını görüyorsunuz. Bu onun kendisini algılama ve algılatma biçimi. Anneniz, herkesin algılamasını istediği şekilde yansıtıyor kendisini. Siz bunun sahici olmadığını biliyorsunuz, rol yapıyor o. Ama sonra bunun, onun kendisini algılama biçimi olduğunu fark etmeniz, sizde bir tür şok yaratıyor. Derken, sizin çehrenizi taşıyan kişinin, sizin filminizdeki insan olmadığını görüyorsunuz. Kendi kendinize, “A bu ben değilim!” diyorsunuz ama şimdi annenizin sizi nasıl algıladığını, sizinle ilgili inançlarını görebiliyorsunuz ve bunların sizin inançlarınızla alakası yok! Sonra babanızın karakterini, annenizin onu algıladığı şekliyle görüyorsunuz, onun da sizin algıladığınız babayla ilgisi yok, tamamen çarpıtılmış, tıpkı annenizin tüm diğer karakterleri algılaması gibi.
Bir sonraki sinema salonunda ise sevdiğiniz insanın filmi oynuyor. Şimdi de sevgilinin sizi algılama biçimini görebilirsiniz ve bu karakter sizin ve annenizin filmlerinde oynayanlardan tamamen farklı. Sevdiğiniz insanın çocuklarınızı, ailenizi, arkadaşlarınızı algılama biçimini görebiliyorsunuz. Sevgilinin kendisini yansıttığı hali, sizin sevgiliyi algıladığınız hal hiç değil.
Sonra kardeşlerinizin, çocuklarınızın, arkadaşlarınızın filmlerine de girip çıkıyorsunuz. Herkesin kendi filmindeki karakterleri çarpıttığını görüyorsunuz.
Tüm bu filmleri izledikten sonra kendi filminize geri döndüğünüzde, artık hiçbir şey inandırıcı gelmiyor. Hiç kimsenin sizi algılanmak istediğiniz biçimde algılamadığını fark ediyorsunuz. Çevrenizdekilerin, sizin filminizde olup biten tüm dramların farkında bile olmadıklarını görebiliyorsunuz. Besbelli, herkesin dikkati kendi filmine odaklanmış durumda. Karakterlerin tüm dikkati kendi filmlerine yoğunlaşmış ve yaşadıkları tek hakikat o.  
O anda sizin için her şey değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil çünkü artık olup biteni anlamış durumdasınızİnsanlar kendi dünyalarında, kendi filmlerinde, kendi hikâyelerini yaşarlar.

Tüm inançlarının yatırımını o hikâyeye yapmışlardır ve o hikâye onlara göre gerçektir. Ancak görece bir gerçektir çünkü size göre gerçek, o değildir. Şimdi sizinle ilgili tüm görüşlerin, aslında size değil, onların filmlerindeki karaktere dair olduğunu görebilirsiniz. Sizin adınıza yargıladıkları, kendi yaratmış oldukları bir karakterdir. İnsanların hakkınızda düşündükleri ne varsa, aslında onlardaki siz imgesi üzerine kurulur; o imge siz değilsiniz.
Bu noktada, en çok sevdiklerinizin aslında sizi tanımadıkları ve sizin de onları tanımadığınız açıktır. Onlara dair tek bildiğiniz, onlarla ilgili inançlarınız. Ana babanızı, eşinizi, çocuklarınızı, arkadaşlarınızı çok iyi tanıdığınızı sanıyordunuz. Gerçek o ki, onların yaşamlarında olup bitenlerden, ne düşündüklerinden, ne hissettiklerinden, hayallerinden bihabersiniz.
Bu farkındalıkla, “Sevdiğim insan beni anlamıyor. Kimse beni anlamıyor.” demenin saçmalığını anlıyorsunuz. Oysa tüm yaşantınız boyunca başkalarının sizi gayet iyi tanıdığını varsaydınız ve onlar beklentilerinize göre davranmadıklarında, bunu kişisel algılayıp kızgınlıkla tepki verdiniz ve sözü, yok yere bir sürü dram ve uyuşmazlıkta kullandınız.
Şimdi, insanlar arasında neden bunca uyuşmazlık olduğunu anlamak daha kolay. Dünya, kendi düşünü gören, başkalarının kendi ÂLEMLERİNDE, kendi hayalleriyle yaşadığının farkında olmayan milyarlarca insanla dolu. Baş karakterin bakış açısından ki, bu onun yegane bakış açısı, her şey onunla ilgili. Yardımcı karakterler, onun bakış açısına uymayan bir şey söylediklerinde, kızarak konumunu savunmaya kalkışır. Yardımcı karakterlerin kendi istediği gibi olmasını arzu eder, eğer değillerse çok kırılır. HER ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAR. Bunu idrak edince, çözümü de anlamanız mümkün; çözüm son derece basit ve mantıklı: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN.
Bu anlaşma size, hikâyenizdeki yardımcı karakterlerle etkileşiminizde bağışıklık kazandırır. Başkalarının bakış açısını kendinize dert edinmenize gerek kalmadı. Bir kez, başkalarının söylediklerinin ya da yaptıklarının sizinle ilgisi olmadığını görebildiğinizde, kimin hakkınızda dedikodu yaptığı, kimin sizi suçladığı, kimin dışladığı önemini kaybeder. Dedikodular sizi etkilemez olur. Kendi görüşünüzü savunmaya zahmet bile etmezsiniz.
Hiçbir şeyi kişisel algılamamak, kendi türünüzle etkileşiminizde güzel bir araçtır. Ayrıca, bireysel özgürlüğe alınmış bir bilettir de çünkü artık hayatınızı başkalarının fikirlerine göre yönetmek zorunda değilsiniz. İşte bu gerçek özgürlüktür.
Canınızın istediğini (yaptığınızın sizden başka kimseyi ilgilendirmeyeceğini bilerek) yaparsınız. Sizin hikayenizle ilgilenecek tek kişi, sadece sizsiniz. Bu farkındalık her şeyi değiştirir.
Tüm insanların kendi alemlerinde, kendi filmlerinde, kendi düşlerinde yaşadıklarını bir kez anladığınızda, ikinci anlaşma saf sağduyudur: HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sema'dan SEMAya DER Kİ: "Lütfen yorum yazmaya üşenmeyin; hepimizin moral ve motivasyona ihtiyacı var :) Ama paylaşımı hiç beğenmediyseniz, üşenmenizi anlayışla karşılayabilirim... Şaka şaka, her yoruma açığım; siz yeter ki yazın..." 😊 💖💖💖