HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


6 Ekim 2020 Salı

BEYNİN MUTLULUK AYARLARI – NÖROPSİKOLOG RİCK HANSON - ŞÜKREDEREK BEYNİNİ DEĞİŞTİR - JUDİTH MALİKA LİBERMAN'DAN BİR ALINTIYLA... - KUM VE KAYA HİKAYESİ

BEYNİNİZİ KENDİ HALİNE BIRAKMAYIN, ONU AKILLICA KULLANMAYI ÖĞRENİN!

“Zihin, negatif anılar için bağlayıcı bir bant gibidir; pozitif olanlar için ise teflon gibidir.” Rick Hanson


Neden başımıza gelen kötü olayları düşünüp durmak, iyi hissettiğimiz anların tadını çıkarmaktan daha kolaydır? Çünkü beynimiz, iyilere kıyasla, kötü tecrübelerden çok daha çabuk öğrenmeye programlıdır.
Bunu değiştirebilirsiniz.

Yaşantılarımız, beynimizde kalıcı izler bırakır. Mutluluk, endişe, sevgi ve anksiyete gibi duygularımız, beynimizin nöral ağlarında değişiklikler oluştururlar.

Beyin, üzerinde durduğu şeyin şeklini alır. Yani beyin kendi şeklini, zihnin üzerinde durduğu şeyden alır. Zihninizi, sürekli olarak başkalarından şikâyet, incinmeler ve stres üzerinde tutarsanız, o zaman beyniniz daha büyük tepkiselliğe göre şekillenir. Eğer zihninizi sürekli olarak iyi olaylar, başardığınız şeyler, fiziksel haz gibi olumlu duygular üzerinde tutarsanız, zamanla beyniniz iyimser bir bakış açısı ve bu olumlu duygulara göre bir yapı edinecektir.

DİKKAT ETTİĞİMİZ ve ZİHNİMİZİ MEŞGUL ETTİĞİMİZ ŞEYLER, beynimizin birincil şekillendiricisidir. Bu gerçeğin ışığında, beynimizi olumlu yönde şekillendirecek yaşantıları bilinçli olarak uzatabilir veya oluşturabiliriz.
Daha çok sevildiğinizi hissetmek istiyorsanız; kabul gördüğünüzü, fark edildiğinizi, takdir edildiğinizi, beğenildiğiniz ve el üstünde tutulduğunuzu hissettiğiniz yaşantıları arayıp bulmalı ve o yaşantılara yoğunlaşmalısınız. Zihninizde geliştirdiğiniz iyi yaşantılar, beyninizin bir parçası olur ve nöral devreleri oluşturur.

Beynin nöröplastisite yani DEĞİŞEBİLME ÖZELLİĞİNE dayanarak, her günkü iyi yaşantıları iyi nöral yapıya dönüştürebiliriz. Bu yolla beynimizde mutluluğun alt yapısını oluşturabiliriz.

Beynimizi kendi haline bırakmamalıyız. Çünkü beyin kötü yaşantılardan ders almakta iyidir, ama iyi yaşantılardan ders almada kötüdür. 
Zihin bir bahçe gibidir. Beynimizin toprağı, çiçeklere oranla yabani otlar için daha verimlidir. Beynimizin amacı hayatta kalmamızı sağlamak olduğundan, hemen olumsuza yönelmeye hazır bir hali vardır.
Bu sebeple, iyilikleri ve bizi mutlu eden olayları ve kişileri SÜREKLİ HATIRIMIZDA TUTMALIYIZ. Bunun en pratik yolu şükretmektir. ŞÜKREDEREK, OLUMLU YAŞANTILARI HATIRLAMIŞ OLURUZ.

Mutluluğumuz ve sağlığımız için beynimizi akıllıca kullanmasını öğrenmeliyiz. 
Bu bilgi ve bilinçle, her gün beynimizi daha iyi kullanıp şekillendirebiliriz.

Rick Hanson - Beynin mutluluk ayarları

Bu bİlİmsel görünen konuyu, günlük yaşantımızla örnekleyecek olursak, 
JUDİTH MALİKA LİBERMAN’ın HARİKA anlatımı İMDADIMIZA YETİŞECEKTİR:




Hayatımızı, onu yaşarken değil, anlatırken yaratırız. Sabah kalktığın andan yattığın ana kadar yaşayacağın, göreceğin, şahit olacağın, başaracağın, özleyeceğin, başarısızlığa uğrayacağın, okuyacağın yüzlerce şeye şaşıracaksın. ...............

Hayat, beynimize sığdırabileceğimizden çok daha geniş bir deneyimdir. Sadece bir saat içinde olup biten birçok mucizeye şahit olur, epey bir şeyden de rahatsız oluruz.

Dolu bir günün ardından akşam eve dönersin. Partnerin, arkadaşın ya da kedin sorar: “Günün nasıldı?” Ne anlatırsın? Sadece birkaç şey, çünkü hepsini anlatamazsın, zaman yetmez. O an, deneyimini filtreleyerek üç dört nokta seçip onları bir hikâyede bağlarsın.

Şimdi, dikkatini ver! Çünkü neyi seçip anlatacağın çok önemliAslında, neredeyse gün boyu yaşadıklarından daha da önemli. Çünkü ileride sadece anlattıklarını hatırlarsın. Anlatmadığın her şey unutulup yok olacak. Üç gün önce öğle yemeğinde ne yediğini hatırlıyor musun? Eğer hikâyenin içine girmediyse bahse girerim silinmiştir.

Hayatının, birbirini takip eden, sihirli anlardan ibaret olması veya bir hayal kırıklığı dizisinden oluşması, gerçeklerden ziyade kendine ve başkalarına anlattığın hikâyeye bağlıdır. Yaşamın objektif algısı yoktur. Yalnızca çok kişisel izlenimlerin izi bizde kalır. Bu öznelliği lehimize kullanabilir miyiz? Kesinlikle! Güzelliği, sihri, direnci, metaneti ve dehayı hikâyelerimize yedirebiliriz. Ve onları ne kadar çok fark edip, hikâyemizde onlardan ne kadar çok bahsedersek, hayatımızda da o kadar çok yer alacaklardır. Bir başka deyişle, hayatın mucizelerini ve nimetlerini fark eder ve günün sonunda onları anlatırsan, kendi gücüne inanırsın ve bu da, dışarıya çıkıp hayatının macerasını sonuna kadar yaşaman için sana gereken cesareti verir.”

Judith Malika Liberman

(Sema’dan SEMAya NOT: Anladıklarımı, öncelikle kendim için özetleyecek olursam, şunları yazabilirim: Özellikle kötü bir şey yaşadığımızda, gün boyu aynı olayı tüm ayrıntısıyla, kimi bulursak anlatır dururuz. Eğer anlatacak biri yoksa düşüncelerimiz yoluyla sesli ya da sessiz bir şekilde, gün boyunca KENDİ KENDİMİZE anlatırız. Akşam eşimize, ertesi gün telefonda arkadaşımıza, daha ertesi gün yine kendimize… Bu durum aslında, yaşanan olayı beynimize "silinmez bir şekilde kazıma" yöntemidir. Yani sürekli aynı şeyi düşünmek ve anlatmak... Böylece, yıllar geçse bile olayı, aynı kötü duyguları tekrar tekrar yaşayarak hatırlarız. Oysa, mesela gün içinde birden harika bir gökkuşağına rastlasak, o anda çok fazla heyecanlanır,  kendimizi çok mutlu ve şanslı hissederiz. Buna rağmen, belki akşama kadar unutur ya da sadece, “Bugün bir gökkuşağı gördüm” der geçeriz. Bu yüzden de, böyle harika bir olayı kısa sürede unutabiliriz… Eşimizden, ailemizden duyduğumuz iltifatlı, güzel sözler  ve güzel davranışlar – o an için bizi mutlu etmiş olsa da- aklımızdan uçup gitmiştir ama söylemiş oldukları bütün kötü sözler ve davranışlar, ilk günkü gibi aklımızdadır. Çünkü kötü olayları hatırlamak için farkında olmadan kullandığımız yöntemi, iyi ve güzel olayları hatırlamak için kullanmıyoruz! Yani onları GÜN BOYUNCA DÜŞÜNÜP kendimize ve başkalarına tekrar tekrar, ballandıra ballandıra anlatmıyoruz! Ama umudumuzu yitirmeyelim. Çok şükür ki Rabbimiz bize bu harika bilgiyi öğrenme fırsatı verdiyse, bundan sonrası için çok daha dikkatli olabiliriz inşallah.)


"Ruminasyon, zihinsel geviş getirmektir. Mutsuzluğumuzun, acı çekmemizin, endişelenmemizin nedenleri, olası anlamları ve sonuçları üzerine tekrar tekrar düşünür, durumu enine boyuna analiz ederiz. Ruminasyonun altında yatan, ‘EĞER NEDENİNİ ANLAYABİLİRSEM, ÇÖZEBİLİRİM; ÇÖZEBİLİRSEM DE BU DUYGULARDAN, DÜŞÜNCELERDEN KURTULABİLİRİM’ inancıdır. Ruminasyon, dışarıdan masum görünebilen bir stratejidir; bizlere bir çözüm üretme yolunda olduğumuz yanılgısını verir. Fakat, sadece daha fazla üzülmeye, strese ve acıya sebep olur. Zira BİR şey hakkında düşünmek, onu bİze daha sık hatırlatır." Psikolog Zeynep Selvili



SON OLARAK, “KUM VE KAYA” HİKÂYESİ İLE BU YENİ BİLGİYİ HAFIZAMIZA İYİCE KAZIYALIM:

Çölde yolculuk eden iki arkadaş için bir hikâye anlatılır. Yolculuğun ilk aşamasında iki arkadaş tartışırlar, biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve KUM üzerine şu sözleri yazar:

“BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI.”

Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen, yıkanırken bir batağa saplanır ve tam boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş, kurtulduktan hemen sonra bir KAYA parçası üzerine şu sözleri kazır:

“BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİM HAYATIMI KURTARDI.”

Tokadı atan ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der: “Senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya kazıyorsun, neden?”

Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir: “Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki, bağışlama rüzgârı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki, hiçbir rüzgâr yok etmesin.”

“ZİHİNSEL VE RUHSAL SAĞLIĞINIZ İÇİN, YAŞADIĞINIZ İNCİNMELERİNİZİ KUMA, GÖRDÜĞÜNÜZ İYİLİKLERİ VE GÜZELLİKLERİ İSE KAYALARA YAZMAYI ÖĞRENİN!”



Kaynak: Nöropsikolog Rick Hanson'ın “Beynin Mutluluk Ayarları” kitabı; sayfa: 41- 42
Kaynak: Judith Malika Liberman, Masallarla Yola Çık – Sayfa 91-92
Kaynak Video: Judith Malika Liberman TEDxIstanbul Konuşması - Kahramanın Yolculuğu
Kaynak: "KUM VE KAYA" BİLGELİK HİKAYESİ - İnternet alıntısı...

AYNI KONUDA - MUTLULUK DENEYİ - MARTİN SELİGMAN YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ

11 Eylül 2020 Cuma

ALLAH'A GÜVENMEYİ ÖĞRETEN MASAL - JUDİTH MALİKA LİBERMAN - MASAL TERAPİ - MASALLARLA KİŞİSEL GELİŞİM - BÜYÜKLERE MASALLAR



“TESLİMİYET, YAŞAM AKIŞINA KARŞI KOYMAK YERİNE ona izin vermeyi içeren, basit ama çok derin bir bilgeliktir. Sizin, yaşam akışını deneyimleyebileceğiniz tek yer Şimdi'dir; öyleyse teslim olmak, şimdiki ânı koşulsuz ve çekincesiz bir biçimde kabul etmektir. O, OLANA İÇSEL OLARAK DİRENMEYİ BIRAKMAKTIR.” Eckhart Tolle


Endİşelİ kral ve hayata güvenen tamİrcİ

Bu masal, kralların sıradan insanlar gibi giyinip halkın nasıl yaşadığını görmek için krallıklarının sokaklarında dolaştıkları dönemde geçer…

Bir ülkenin kralı, sürekli korku ve endişe içindeymiş. İyi bir adammış ve halkının refahına gerçekten önem veriyormuş ama bu durum, endişesini daha da artırıyormuş. 

Güneş acaba yüzünü gösterip tarlalardaki domatesleri olgunlaştıracak mı?
Üzümleri don kıracak mı?
Danışmanları ona ihanet edecek mi?
Acaba bir ordu gelip saldıracak mı?

Bir şey ters gittiğinde saçını başını yolar, iyi gittiğinde de “ya kötü bir şey olursa” diye endişeden midesine ağrılar girermiş. Kısacası, çok dertliymiş.

Bir akşam, bir seyyah gibi giyinmiş ve ülkenin en fakir mahallelerinden birinde dolaşmaya başlamış.
Küçük bir kulübede masada oturmuş, çorba ve ekmekten oluşan mütevazı akşam yemeğini yiyen bir adam görmüş. Ancak dikkatini çeken, adamın güzel gülümsemesiymiş. Kral şimdiye kadar hiç böyle koşulsuz bir hoşnutluk ifadesi görmemiş; sanki adamın yüzündeki gülümseme, bütün odayı aydınlatıyormuş. Kulübeye ve yemeğe bakınca, adamın neden bu kadar mutlu olduğunu merak etmekten kendini alamamış. Kapıyı vurmuş ve adamdan, kendisini bir gece için misafir etmesini istemiş. Fakir adam onu hemen içeri davet etmiş, ekmeğini ikiye bölmüş ve büyük parçayı seyyaha vermiş. İki adam birlikte sofraya oturmuşlar. Kral, adama ne iş yaptığını ve dışarıdan bile belli olan hoşnut ifadesinin sebebini sormuş.

“Ben bir ayakkabı tamircisiyim. Bugün iki ayakkabı tamir ettim, bir ekmek ve bir de mum alabildim. Ayrıca çorbama katacak sebze yaprakları topladım ve sen geldiğinde de güzel bir yemeğin tadını çıkarıyordum. Şimdi paylaşacak biri olduğu için daha da güzel oldu. Ben mutlu olmayayım da kim olsun?
Kral, adamın düşünce tarzının basitliği karşısında afallamış ve biraz bozulmuş. Nasıl olur da bu adam, hayatı güvencede değilken, kendini bu kadar şanslı sayabilirmiş? Bazılarında hiç geleceği düşünmek, planlamak yok, diye geçirmiş içinden.

“Ya yarın hiç iş olmazsa, o zaman ne yiyeceksin?”
“Eh” demiş gözleri parlayan adam; 
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim ki?”

Kral sarayına dönerken, “Ne basit düşünce!” diye mırıldanmış. “Bu adam belli ki hiç gerçek bir zorlukla karşılaşmamış. Karşılaşsaydı biraz endişe ederdi.” Ve ona bir ders vermek için adamı test etmeye karar vermiş.

Ertesi gün, ayakkabıların tamir edilmesini yasaklayan bir yasa çıkarmış. Akşam olduğunda da adamın kulübesini ziyaret edecekmiş. Onu çaresiz bir halde, önceden hazırlıklı olmadığı için pişmanlık içinde bulacağını düşünüyormuş. 
Akşam kulübeye gittiğinde, yüzü neşeyle parlayan adam, yine mum ışığıyla aydınlanmış odasında oturuyormuş. Önünde, ekmek ve çorbadan oluşan yemeği duruyormuş ve görünen o ki, masada bu kez bir parça da peynir varmış. “Nasıl olur?!” diye feryat etmiş kral ve planının neden başarısız olduğunu öğrenmek için kapıyı çalmış. Adam, misafirini ağırlamaktan gerçekten mutluymuş ve onu sıcak bir şekilde buyur edip bir önceki gece olduğu gibi, yemeğini onunla paylaşmış.
Kral, adama o günün ekmeğini nasıl kazandığını sormuş.
“Bugün aletlerimle çarşıya gittim ve ilginç bir şekilde, ayakkabı tamir etmenin suç olduğunu öğrendim. Kuyunun yanında otururken, kovalarını evine taşımaya çalışan yaşlı bir kadın gördüm. Ona yardım edince bana para verdi. Bunun üzerine tekrar kuyuya gidip bütün gün su taşıdım. Günlük ekmeğimi, mumumu ve hatta biraz peynir alacak kadar kazandım.

“Ama ya yarın?” diye feryat etmiş kılık değiştirmiş olan kral. 
“Yarın için nasıl endişelenmezsin?”
Adam, “Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevaplamış yine.

Bu tavrı, kralı daha da kızdırmış.
Ertesi gün, bu iflah olmaz aptala bir ders vermek konusunda daha da kararlı olan kral, bu kez su taşıma işini yasaklayan bir yasa çıkarmış. Ve o akşam yine adamın evine gitmeye karar vermiş.
Akşam, adamın mum ışığıyla aydınlanan sofrasında ekmek, çorba ve peynirin yanında, bu kez bir parça da sosis görünce çok şaşırmış! Odaya girer girmez, ne kadar bozulduğunu gülümsemesiyle gizleyerek atılmış: 
“Öyle görünüyor ki dostum, bugün bir kez daha başarmışsın. Bugün geçimini nasıl sağladın?”
Mutluluktan yüzü parlayan adam, misafiri için sosis keserken, “Eh, bugün de bir inşaatta iş buldum” demiş.

“Ama ya yarın iş bulamazsan?”
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?”

Kral, bu adama bir şey öğretmek istiyorsa daha kökten bir çözüm bulması gerektiğini düşünmüş. Böylece ertesi gün, bütün inşaat işçilerini zorla orduya yazdırmış. O akşam büyük bir güvenle ayakkabı tamircisinin evine gitmiş, pencereden bakınca bir de ne görsün: mutluluktan yüzü parlayan adamın masasında ekmek, peynir, çorba, sosis ve şarap varmış! Kral kapıya vurmadan içeri girmiş ve “Şimdi hangi talih kuşu kondu omzuna?!” diye feryat etmiş. 
Ayakkabı tamircisi, misafirini sıcak bir şekilde buyur edip açıklamış: 
“Bugün tam inşaatta çalışmaya başlamıştım ki gardiyanlar geldi ve bizi orduya yazdılar. Bana bir üniformayla bir kılıç verdiler ve bütün gün sarayın dışında nöbet beklememi söylediler. Gün sonunda maaşımı almaya gittim ama saray muhafızlarının ancak ayın sonunda maaş alabileceklerini öğrendim. Eve yürürken bir emanetçi dükkânının önünden geçiyordum. Kılıcımın palasını, bir aylık yiyecek karşılığı emanet bırakmaya karar verdim. Ay sonunda maaşımı alınca palayı geri alacağım. Bu arada kendime ahşaptan bir pala yonttum.”

“Ama ya sarayda palayı kullanmanı isterlerse?”
Ayakkabı tamircisi, misafirine bir bardak şarap doldururken; 
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevap vermiş.

Kral sesini çıkarmamış. Şimdi adamı köşeye sıkıştırdığını düşünüyormuş. Ertesi günün gelmesi için sabırsızlanıyormuş. Yarını hiç düşünmeden bugünü yaşayanların başına mutlaka gelecek sefaleti tatmasını istiyormuş.

Ertesi gün kral, ayakkabıcının önünde bir hırsızın yakalanması için düzen kurmuş. Baş muhafızın, hırsızın elini kalabalığın önünde kesmesi için tamirciyi seçmesini sağlamış. Ayakkabı tamircisi öne çıkmış; biraz tereddütlü görünüyormuş. Baş muhafıza doğru bakarak. “Tanrım bana yardım etsin, ben bir sineği bile öldürmedim. Bu adamın bu cezayı hak ettiğinden ne kadar eminsin?” demiş.
“Kralın emri, karşı mı geleceksin?”
“Hayır, elbette buna cesaret edemem. Sadece Tanrı’nın onayını almama izin ver” demiş.
Ve ayakkabı tamircisi orada, kalabalığın önünde diz çöküp yüksek sesle Tanrı’ya yakarmış: “Tanrım, eğer bu adam suçluysa palama kuvvet ver, kutsal cezanı uygulayayım. Ama masumsa, sana palamı tahtaya çevirmen için yalvarıyorum. Elim bir masumun kanıyla kirlenmesin.”
Duası bitmiş ve şaşkın kalabalığın karşısında tahta palasını kınından çıkarmış! Halk mucizeyi alkışlamış, Tanrı’ya övgüler düzmüşler, ayakkabıcının cesaretini alkışlamışlar ve tabii hırsız da serbest bırakılmış.
Bu sahneyi seyreden krala gelince… O da kahkahalar atmaya başlamış. Ayakkabı tamircisine yaklaşmış ve sormuş: “Beni tanıdın mı?”
Tamirci, kralın yüzüne bakmaya cesaret edemeyerek önünde eğilmiş. “Ekselansları, elbette sizi tanıdım, siz kralsınız.”
Ama kral ısrar etmiş: 
“Bana bak, beni tanıyabildin mi? Üç gece üst üste sofrana misafir oldum. Şimdi de sen benim soframa dilediğin sürece misafir olacaksın. SENİN DÜNYAYA OLAN İNANCIN, BENİM ARADIĞIM İLAÇTI.”

Ve böylece, kalbi gerçek inancı bilen basit bir ayakkabı tamircisi, endişeli kralın en güvendiği danışmanlarından biri olmuş.

JUDİTH MALİKA LİBERMAN

Mesaj: Her gün, kendi kısmetiyle gelir.
1-Yaşadığın günü, yarını planlayıp onun için endişelenerek mi geçiriyorsun?
2-Yarının ne getireceğini veya gerektireceğini bilmezken nasıl plan yapabiliriz?
3-Tedbirli olmakla korku içinde yaşamak arasında ince bir çizgi vardır. Sürekli yeni önlemler almayı düşünmek yerine, biraz da inanç kaslarımızı çalıştırsak nasıl olur?

Sema'dan SEMAya Not: "Bu güzel kitapta, toplam 54 tane anlamlı hikâye var. Yazarımız bunlara "masal" diyor ve kitapta her masalın ardından "mesaj", "seyir defteri", "alıştırma", ve güzel bir özlü söz içeren "alıntı" bölümlerine yer veriyor. Masalın ardından gelen tüm bu bölümler, bence en az masal kadar etkileyici bilgiler içeriyor. Bu kitap bende güzel bir kişisel gelişim kitabının etkisini yarattı; her yaştan kitapseverlere hararetle tavsiye ederim."



“İnsanların mutluluğunu doğrudan belirleyen tek şey, minnettarlık duygusudur. Minnettarlık ve şükran, içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız olarak duyabileceğiniz bir duygudur. Her şeye sahip olabilirsiniz ama sahip olduklarınıza değer biçmiyorsanız kendinizi çok kötü hissedersiniz. Çok az şeye sahip olabilirsiniz ama bunlara değer veriyorsanız kendinizden hoşnut olursunuz. Çok basittir: Ne kadar minnettar olursanız, o kadar mutlu olursunuz. Ne kadar az şükran duyarsanız, o kadar mutsuz olursunuz.Dennis Prager




16 Nisan 2020 Perşembe

MORAL VE UMUT VEREN HİKAYELER - TÜM GÜCÜNLE İT - MASALLARLA KİŞİSEL GELİŞİM - BÜYÜKLERE MASALLAR

ŞEVKİ KIRILMIŞ HERKESE UMUT OLSUN İNŞALLAH...


Fakir bir genç adam, geceleyin kulübesinde uyurken, uyku ile uyanıklık arasında odasının ışıkla dolduğunu görür. Gaipten gelen bir ses ona şöyle der:
"Bundan böyle Allah için çalışacak ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!"

Bunun, Allah'tan gelen bir emir olduğuna inanan adam, ertesi sabah kayayı itmeye başlar. Daha ertesi gün ve izleyen haftalar, güneşin doğuşundan batışına kadar taşı itip durur. Aylar süren uğraşı sırasında, kaya yerinden bile kımıldamaz. Adam gece kulübesine yorgun argın dönerken, gününün boşa geçtiğini düşünüyordur artık...

Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan, kalbine vesveseler vermeye başlar:
"Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bir milim bile kımıldamadı. Kendine bunun için niye yazık ediyorsun? Onu yerinden oynatman zaten mümkün değil!"
Böylece gence, görevi yerine getirmesinin imkânsız olduğunu; dolayısıyla, başarısızlığa uğradığı duygusunu aşılamaya çalışır.
Bu tür düşünceler onun şevkini daha da kırar ve ümidini gitgide yitirir.
"Doğru ya, kendimi bu iş için niye paralıyorum ki?" diye kendi kendisine söylenir.
"Bundan sonra azıcık bir kuvvet harcayacağım. Bu da yeter de artar bile. Koca kaya yerinden kımıldamayacağına göre..."

Ve kararını, duâsında Allah'a bildirir:
"Allah'ım, uzun zamandır durmadan dinlenmeden senin dediğin gibi hareket ettim. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım. Her gün yoruluyorum ama kayayı bir milim bile kımıldatamıyorum. Neden böyle? Neden başaramıyorum?"

Gaipten bir ses şefkatle cevap verir:
"Ey kulum, uzun zaman önce senden emrime uymanı istediğimde, kabul etmiştin. Sana, görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de yapmıştın. 
Ben sana hiçbir zaman, onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki! Senin görevin, onu itmekti. Şimdi gücünün tükendiğini, başarısızlığa uğradığını söylüyorsun. Kendine bir bak bakalım. Kolların daha da güçlendi, pazuların büyüdü. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi. Bacakların kalınlaştı ve kuvvetlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin şimdi. Evet, kayayı kımıldatamadın ama senden istenen, emre itaat etmen ve onu sadece itmendi. Kayayı yerinden oynatacak olan Ben'dim."

Hatasını anlayan genç, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu düşünerek, verilen görevi yerine getirir. İkinci gün, üçüncü gün, derken, kaya birden yerinden kımıldar. O zaman kayayı yerinden kımıldatanın, kendisi değil Allah olduğunu anlar. Biraz daha uğraştığında, kaya biraz daha oynar ve kenara yuvarlanır. Altından da kendisine ömür boyu yetecek kadar büyük bir hazine çıkar..."

"Yukarıdaki öyküyü daha önce okumuş olmama rağmen, geçenlerde katıldığım bir dost buluşmasında yeniden hatırlayınca, ilk kez duyuyormuşcasına etkilendim. Bilmek ile idrak etmek farklı çünkü. Bilginin, inancı beslemek ve doğru biçimlendirmek için vazgeçilmezliği şüphesiz. Ve bazen bilgiyi mucizevi kılan, onun tam da ihtiyacınız olduğu anda karşınıza çıkması ve idrak edilmesi. Bunun hikmetten bir cüz olduğuna inanan biri olarak; bildiğimiz, yanı başımızda duran pek çok detayın veya okuduğumuz bir öykünün, dinlediğimiz bir sohbetin veyahut hayatımızın kıyısından teğet geçen herhangi birinden duyduğumuz bir cümlenin, bazen ne büyük mânâlar ifade edeceğini bilirim. İnsan olarak, hangi rol ve kimlikler içinde hayatımızı idâme ettiriyor olursak olalım, bazen, büyük bir heves ve ümitle başladığımız şeylere olan inancımızın, zayıfladığını görüp sarsılırız. Ne zaman böyle duygulara kapılsak, baktığımız yerden gördüklerimiz, canımızı yakar. Aslında, gördüklerimiz yanlış değildir; baktığımız noktadan, bundan gayrısını görmek mümkün değildir çünkü... Ancak yanlış taraftan baktığımızı fark ettiğimizde, manzara tamamen değişir. Şeytanın "bak" dediği yerden görmek ile, Allah'ın "bak" dediği yerden görmek arasında, adına "hakîkat" denilen küçük (!) bir fark vardır vesselam..."

*****
"YAPTIKLARIM İŞE YARAMIYOR, BİR SONUCA VARAMIYORUM" DİYE ÜZÜLMEYİN;
SİZ, İYİ VE DOĞRU YÖNDEKİ ÇABALARINIZA TÜM GÜCÜNÜZLE DEVAM EDİN, YETER!
BİZE DÜŞEN, SADECE TÜM GÜCÜMÜZLE İTMEK...

Sema'dan SEMAya NOT: Bu güzel hikaye ve hemen altındaki, her cümlesine katıldığım yorum paragrafı için KAYNAK: Derya Güney - 25 Mart 2009 tarihli internet paylaşımı...

“Özgüven yaratmak ya da hak etmek için özellikle değerli bir şey yapmak durumunda değilsiniz; tüm yapmanız gereken şey, o eleştirel, nutuk çeken içsel sesi kapatmanızdır.David Burns                                                                                                          

15 Nisan 2020 Çarşamba

KELİMELERİNİ DEĞİŞTİR, BEYNİN VE HAYATIN DEĞİŞSİN! - KİTAP ALINTILARI

KELİMELERİN DEĞİŞİRSE 

DUYGULARIN DEĞİŞİR

VE 

“Duygu değişikliği, kader değişikliğidir.” Neville Goddard



“Kelimelerin hislerimizi değiştirme gücüne sahip oldukları bir gerçektir. Kelimelerin gerçekten biyokimyasal gücü olduğunu siz ve ben de anlamak zorundayız.” 

Anthony Robbins



"KULLANDIĞINIZ KELİMELER BEYNİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİR"

Kapsamlı bir araştırma yaparak Kelimeler beyninizi değiştirebilirkitabını yazan, nörobilimci Dr Andrew Newberg ve bir iletişim profesörü olan Mark Robert Waldman, özetle şunları söylüyorlar:

Duygularınızı anlatmak için kullandığınız ve alışkın olduğunuz kelimeleri DEĞİŞTİRMEK, aynı zamanda sizin de nasıl düşündüğünüzü, nasıl hissettiğinizi, nasıl yaşadığınızı DEĞİŞTİRMENİZİ sağlar. İşte buna, kelimelerin dönüştürücü gücü deniyor.

Yapılan çalışmalarda; enerjik, sonuç odaklı, etkileyici sözler duyunca salgıladığımız hormonlar ile stresin azaldığı, ev ve iş yerinde başarının arttığı, laboratuvar ortamında kanıtlanmış oldu. Görüldü ki özenle seçilen sözler, insan enerjisini artırıyor; olumlu olmayan umutsuz sözler ise insanı yoruyor. 

Tek bir kelime bile, fiziksel ve duygusal stresi düzenleyen genlerin üzerinde etkilidir.

Pozitif kelime kullanımının insanlar üzerindeki etkisini araştırmak üzere yapılan deneylerde, 35-54 yaş arası bir grup yetişkinden 3 ay boyunca her gün, kendilerini mutlu hissetmelerini sağlayan 3 kelime yazmaları istendi. 3 ayın sonunda, deneklerin kendilerini daha mutlu ve pozitif hissettikleri sonucuna ulaşıldı. Deneyin sonuçlarından birisi de, deneklerin karşılaştıkları olaylarda her zaman pozitif yanları görmeyi öğrenmeleri oldu.


“Kendimi bitik hissediyorum.” demek yerine,

“Biraz yorgunum.” demeyi öğrenin!

Beynimiz büyük bir hızla çalışır ve karşımıza çıkan şeylerin ne anlama geldiğini anlamamız için olabildiğince hızlı bir şekilde bize yardım eder. Bunun bir sonucu olarak bizler de aynı kelimeleri tekrar tekrar kullanma eğilimi sergileriz. Hatta çoğu zaman kısaltmalar kullanırız; bu kısaltmalar zamanla duygularımızı da kısaltmaya başlar.

Asıl sorun, duygularımızı anlatmak için kelimelerimizi BİLİNÇLİ bir şekilde SEÇMİYOR olmamızdan kaynaklanıyor. Stres yaratan bir duygu yaşadığımızda, bu durum için ALIŞKIN olduğumuz kelimeyi ANINDA söylüyoruz. Bunun sonucu olarak kullandığımız kelime”, bizim yaşadığımız deneyim” haline geliyor. KELİMELER, VÜCUDUMUZDA BİYOKİMYASAL BİR ETKİ YARATIR. Örneğin “Kendimi bitik hissediyorum” dediğinizde, “Biraz yorgunum” dediğiniz zamankinden çok daha farklı bir biyokimyasal etki yaratırsınız. Aynı şey başkalarından duyduğumuz kelimeler için de geçerli. Karşınızdaki bir kişi size “Sanırım yanlış yaptın”, “Sanırım yanlış yoldasın” veya “Yalan söylüyorsun” dediğinde, sizde farklı biyokimyasal etkiler oluşuyor, değil mi?

Deneyimlerimizi oluşturan ve kendi üzerimizde biyokimyasal etkiler bırakan en sık kullandığımız kelimelerin neredeyse yarısı OLUMSUZ ve dolayısıyla, üzerimizde olumsuz etkiler bırakıyorlar.

Oysa bu, bir kısır döngü değil. Kendinize 10 günlük bir diyet uygulayabilirsiniz ve her seferinde bilinçsizce olumsuz bir kelime kullanmak istediğinizde, bunun yerine bilinçli olarak bir başka kelime düşünebilirsiniz. Peki, sadece en sık kullandığınız kelimeleri değiştirerek, nasıl hissettiğinizi ve hayat kalitenizi değiştirebilir misiniz? Evet. 

Eğer hayatınızı değiştirmek, kararlarınızı ve eylemlerinizi bilinçli olarak şekillendirmek istiyorsanız kullandığınız kelimeleri değiştirin. Kelimeler sizin duygularınızı anlatma biçiminiz ise, bu anlatma biçimini değiştirerek hayatta pek çok şeyi değiştirebileceğinizi göreceksiniz.

Şimdi şu iki cümleye bakın. Ve iki cümlenin de ayrı ayrı size ne hissettirdiğini düşünün:

“Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.”

“Yarın yağmur yağacak olsa bile, bugün hava çok güzel!”

Sadece iki kelime, “AMA” ve “OLSA BİLE” kelimeleri, cümledeki ifadeyi ne kadar değiştiriyor değil mi? İlkinde olumsuz bir duygu durumu, ikincide ise her şeye rağmen mutlu olma durumu…

Aynı araştırmaya göre aslında konuşurken, düşünürken, okurken ya da iletişim araçlarını kullanırken seçtiğimiz sözcüklerin etkileri, tahmin edilenden çok daha fazla olabiliyor. Örneğin konuşurken seçtiğimiz “yapamam”, “olmayacak”, “çok zor” ya da  “mümkün değil” gibi olumsuz sözcükler kullanma eğilimi gösterdiğimizde, beynimizin yapısı değişebiliyor. Bu eğilimin sıklığı ve tekrarı derecesinde de olumsuz yapı değişimi artıyor. Olumsuz sözcükler kullanmak, beyindeki “amigdala” bölgesini uyararak stres hormonunun miktarının artmasına sebep oluyor ve bu durum fark edilmese dahi, kişi gün boyu kendini daha gergin hissediyor.

Kaynak: “Kelimeler beyninizi değiştirebilir” kitabıyla ilgili internet yazılarından bir karışımdır.

“Alışkanlıkla kullandığınız kelimelerin farkına varın, onların yerine sizi güçlendiren kelimeler kullanmayı benimseyin. Duygu yoğunluğunuzu uygun şekilde alçaltıp yükseltin. Bugün başlayın! Bu süreç etkisini devreye sokun. Kelimelerinizi yazın, kararınızı verin ve  izleyin." 

(Örneğin: “Kızgınım” (yerine) “Kırgınım”;  “Açlıktan ölüyorum” (yerine) “Kendimi biraz aç hissediyorum”; “Korkuyorum” (yerine) “Kaygılıyım”; “İyiyim, eh şöyle böyle” (yerine) “Harikayım”; “Depresyondayım” (yerine) “Biraz keyfim kaçık” diyerek paterninizi(nörolojik bağlar) kırarsınız.) 

Anthony Robbins – İçindeki devi uyandır

 

“Suçlama, eleştiri, kusur bulma ve şikâyet, OLUMSUZLUK ÇEŞİTLERİDİR ve hepsi de hayatlarınıza SADECE SIKINTI GETİRİR. Kelime dağarcığınızdan korkunç, berbat, iğrenç ve rezil gibi KELİMELERİ ÇIKARIN. Harika, müthiş, muhteşem, şahane ve harikulade GİBİ KELİMELERİ DAHA ÇOK KULLANIN. SADECE %51 İYİ DÜŞÜNCE VE İYİ DUYGU verseniz bile HAYATINIZIN AKIŞINI DEĞİŞTİRİRSİNİZ.” 

Rhonda Bryne – Güç

Kelimelerin hislerimiz üzerindeki etkisini test etmek için aşağıya eklediğim örnek olumlu sözcük ve cümleleri, anlamlarını düşünerek yavaş yavaş okumanızı tavsiye ederim. Duygularımı olumluya çevirmemde bana kısa sürede yardımcı oluyorlar, o yüzden buraya kendim için ekliyorum. 😊

Sevgi, mutluluk, coşku, sevinç, neşe

Gülümsemek, gözlerinin içi gülmek, yüzünde güller açmak

Ağzı kulaklarına varmak, içi içine sığmamak

Sevinçten havalara uçmak, ruhunda güneş açmak

Gözü-gönlü açılmak, ferahlamak, içi açılmak

Canlanmak, enerji dolmak, güçlenmek, harekete geçmek, başlamak

Anda olmak, dikkat kesilmek, zihni açılmak

Farkında olmak, olumluya odaklanmak

Pozitif olmak, iyimserlik, olumlu düşünmek, olanı kabullenmek

Şifa bulmak, iyileşmek, yaşamak

Şükretmek, huzur bulmak, memnuniyet, teslimiyet

Rahatlamak, gevşemek, sakinleşmek, sessizlik, hayal kurmak

 💛💜💚💗

 “Kendimle mutluyum.”

“Yaşamımdan memnunum.”

“Her şey yolunda ve ben güvendeyim.”

“Her şey için teşekkürler, hiçbir şikâyetim yok.”

“Şu anda kendimi harika hissediyorum.”

“Bugün çok güzel şeyler olacak.”

“Şimdi çok mutluyum ve minnettarım.”

“Bugün mutlu olmayı seçiyorum.”

“Bugün yapabildiklerime şükrediyorum.” 

“Çok teşekkür ederim.”