“TESLİMİYET, YAŞAM AKIŞINA KARŞI KOYMAK
YERİNE ona izin vermeyi içeren, basit ama çok derin bir bilgeliktir. Sizin,
yaşam akışını deneyimleyebileceğiniz tek yer Şimdi'dir; öyleyse teslim olmak,
şimdiki ânı koşulsuz ve çekincesiz bir biçimde kabul etmektir. O, OLANA İÇSEL OLARAK DİRENMEYİ BIRAKMAKTIR.” Eckhart Tolle
Endİşelİ kral ve hayata güvenen tamİrcİ
Bu masal, kralların sıradan insanlar gibi giyinip halkın nasıl yaşadığını
görmek için krallıklarının sokaklarında dolaştıkları dönemde geçer…
Bir ülkenin kralı, sürekli korku ve endişe içindeymiş. İyi bir adammış ve
halkının refahına gerçekten önem veriyormuş ama bu durum, endişesini daha da
artırıyormuş.
Güneş acaba yüzünü gösterip tarlalardaki domatesleri
olgunlaştıracak mı?
Üzümleri don kıracak mı?
Danışmanları ona ihanet edecek mi?
Acaba bir ordu gelip saldıracak mı?
Bir şey ters gittiğinde saçını başını yolar, iyi gittiğinde de “ya kötü bir şey olursa” diye endişeden
midesine ağrılar girermiş. Kısacası, çok dertliymiş.
Bir akşam, bir seyyah gibi giyinmiş ve ülkenin en fakir mahallelerinden
birinde dolaşmaya başlamış.
Küçük bir kulübede masada oturmuş, çorba ve ekmekten oluşan mütevazı akşam
yemeğini yiyen bir adam görmüş. Ancak dikkatini çeken, adamın güzel
gülümsemesiymiş. Kral şimdiye kadar hiç böyle koşulsuz bir hoşnutluk ifadesi
görmemiş; sanki adamın yüzündeki gülümseme, bütün odayı aydınlatıyormuş.
Kulübeye ve yemeğe bakınca, adamın neden bu kadar mutlu olduğunu merak etmekten
kendini alamamış. Kapıyı vurmuş ve adamdan, kendisini bir gece için misafir
etmesini istemiş. Fakir adam onu hemen içeri davet etmiş, ekmeğini ikiye bölmüş
ve büyük parçayı seyyaha vermiş. İki adam birlikte sofraya oturmuşlar. Kral,
adama ne iş yaptığını ve dışarıdan bile belli olan hoşnut ifadesinin sebebini
sormuş.
“Ben bir ayakkabı tamircisiyim. Bugün iki ayakkabı tamir ettim, bir ekmek
ve bir de mum alabildim. Ayrıca çorbama katacak sebze yaprakları topladım ve
sen geldiğinde de güzel bir yemeğin tadını çıkarıyordum. Şimdi paylaşacak biri
olduğu için daha da güzel oldu. Ben mutlu olmayayım da kim olsun?”
Kral, adamın düşünce tarzının basitliği karşısında afallamış ve biraz
bozulmuş. Nasıl olur da bu adam, hayatı güvencede değilken, kendini bu kadar
şanslı sayabilirmiş? Bazılarında hiç geleceği düşünmek, planlamak yok, diye
geçirmiş içinden.
“Ya yarın hiç iş
olmazsa, o zaman ne yiyeceksin?”
“Eh” demiş gözleri parlayan adam;
“Bugün
günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe
edeyim ki?”
Kral sarayına dönerken, “Ne basit düşünce!” diye mırıldanmış. “Bu adam
belli ki hiç gerçek bir zorlukla karşılaşmamış. Karşılaşsaydı biraz endişe
ederdi.” Ve ona bir ders vermek için adamı test etmeye karar vermiş.
Ertesi gün, ayakkabıların tamir edilmesini yasaklayan bir yasa çıkarmış.
Akşam olduğunda da adamın kulübesini ziyaret edecekmiş. Onu çaresiz bir halde, önceden hazırlıklı olmadığı için pişmanlık
içinde bulacağını düşünüyormuş.
Akşam kulübeye gittiğinde, yüzü neşeyle
parlayan adam, yine mum ışığıyla aydınlanmış odasında oturuyormuş. Önünde,
ekmek ve çorbadan oluşan yemeği duruyormuş ve görünen o ki, masada bu kez bir
parça da peynir varmış. “Nasıl olur?!” diye feryat etmiş kral ve planının neden
başarısız olduğunu öğrenmek için kapıyı çalmış. Adam, misafirini ağırlamaktan
gerçekten mutluymuş ve onu sıcak bir şekilde buyur edip bir önceki gece olduğu
gibi, yemeğini onunla paylaşmış.
Kral, adama o günün ekmeğini nasıl kazandığını sormuş.
“Bugün aletlerimle çarşıya gittim ve ilginç bir şekilde, ayakkabı tamir
etmenin suç olduğunu öğrendim. Kuyunun yanında otururken, kovalarını evine
taşımaya çalışan yaşlı bir kadın gördüm. Ona yardım edince bana para verdi.
Bunun üzerine tekrar kuyuya gidip bütün gün su taşıdım. Günlük ekmeğimi, mumumu
ve hatta biraz peynir alacak kadar kazandım.
“Ama ya yarın?” diye feryat etmiş kılık
değiştirmiş olan kral.
“Yarın için nasıl
endişelenmezsin?”
Adam, “Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır.
Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevaplamış yine.
Bu tavrı, kralı daha da kızdırmış.
Ertesi gün, bu iflah olmaz aptala bir ders vermek konusunda daha da kararlı
olan kral, bu kez su taşıma işini yasaklayan bir yasa çıkarmış. Ve o akşam yine
adamın evine gitmeye karar vermiş.
Akşam, adamın mum ışığıyla aydınlanan sofrasında ekmek, çorba ve peynirin
yanında, bu kez bir parça da sosis görünce çok şaşırmış! Odaya girer girmez, ne
kadar bozulduğunu gülümsemesiyle gizleyerek atılmış:
“Öyle görünüyor ki dostum,
bugün bir kez daha başarmışsın. Bugün geçimini nasıl sağladın?”
Mutluluktan yüzü parlayan adam, misafiri için sosis keserken, “Eh, bugün de
bir inşaatta iş buldum” demiş.
“Ama ya yarın iş
bulamazsan?”
“Bugün günü kurtardı yarın
da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?”
Kral, bu adama bir şey öğretmek istiyorsa daha kökten bir çözüm bulması
gerektiğini düşünmüş. Böylece ertesi gün, bütün inşaat işçilerini zorla orduya
yazdırmış. O akşam büyük bir güvenle ayakkabı tamircisinin evine gitmiş,
pencereden bakınca bir de ne görsün: mutluluktan yüzü parlayan adamın masasında
ekmek, peynir, çorba, sosis ve şarap varmış! Kral kapıya vurmadan içeri girmiş
ve “Şimdi hangi talih kuşu kondu omzuna?!” diye feryat etmiş.
Ayakkabı
tamircisi, misafirini sıcak bir şekilde buyur edip açıklamış:
“Bugün tam
inşaatta çalışmaya başlamıştım ki gardiyanlar geldi ve bizi orduya yazdılar. Bana
bir üniformayla bir kılıç verdiler ve bütün gün sarayın dışında nöbet beklememi
söylediler. Gün sonunda maaşımı almaya gittim ama saray muhafızlarının ancak
ayın sonunda maaş alabileceklerini öğrendim. Eve yürürken bir emanetçi
dükkânının önünden geçiyordum. Kılıcımın palasını, bir aylık yiyecek karşılığı
emanet bırakmaya karar verdim. Ay sonunda maaşımı alınca palayı geri alacağım.
Bu arada kendime ahşaptan bir pala yonttum.”
“Ama ya sarayda palayı kullanmanı isterlerse?”
Ayakkabı tamircisi, misafirine bir bardak şarap doldururken;
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha
gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevap vermiş.
Kral sesini çıkarmamış. Şimdi adamı köşeye sıkıştırdığını düşünüyormuş.
Ertesi günün gelmesi için sabırsızlanıyormuş. Yarını hiç düşünmeden bugünü yaşayanların başına mutlaka gelecek
sefaleti tatmasını istiyormuş.
Ertesi gün kral, ayakkabıcının önünde bir hırsızın yakalanması için düzen
kurmuş. Baş muhafızın, hırsızın elini kalabalığın önünde kesmesi için tamirciyi
seçmesini sağlamış. Ayakkabı tamircisi öne çıkmış; biraz tereddütlü
görünüyormuş. Baş muhafıza doğru bakarak. “Tanrım bana yardım etsin, ben bir
sineği bile öldürmedim. Bu adamın bu cezayı hak ettiğinden ne kadar eminsin?”
demiş.
“Kralın emri, karşı mı geleceksin?”
“Hayır, elbette buna cesaret edemem. Sadece Tanrı’nın onayını almama izin
ver” demiş.
Ve ayakkabı tamircisi orada, kalabalığın önünde diz çöküp yüksek sesle
Tanrı’ya yakarmış: “Tanrım, eğer bu adam suçluysa palama kuvvet ver, kutsal
cezanı uygulayayım. Ama masumsa, sana palamı tahtaya çevirmen için
yalvarıyorum. Elim bir masumun kanıyla kirlenmesin.”
Duası bitmiş ve şaşkın kalabalığın karşısında tahta palasını kınından
çıkarmış! Halk mucizeyi alkışlamış, Tanrı’ya övgüler düzmüşler, ayakkabıcının
cesaretini alkışlamışlar ve tabii hırsız da serbest bırakılmış.
Bu sahneyi seyreden krala gelince… O da kahkahalar atmaya başlamış.
Ayakkabı tamircisine yaklaşmış ve sormuş: “Beni tanıdın mı?”
Tamirci, kralın yüzüne bakmaya cesaret edemeyerek önünde eğilmiş.
“Ekselansları, elbette sizi tanıdım, siz kralsınız.”
Ama kral ısrar etmiş:
“Bana bak, beni tanıyabildin mi? Üç gece üst üste
sofrana misafir oldum. Şimdi de sen benim soframa dilediğin sürece misafir
olacaksın. SENİN DÜNYAYA OLAN İNANCIN, BENİM ARADIĞIM İLAÇTI.”
Ve böylece, kalbi gerçek inancı bilen basit bir ayakkabı tamircisi,
endişeli kralın en güvendiği danışmanlarından biri olmuş.
JUDİTH MALİKA LİBERMAN
Mesaj: Her gün, kendi kısmetiyle gelir.
1-Yaşadığın günü, yarını planlayıp onun için endişelenerek mi
geçiriyorsun?
2-Yarının ne getireceğini veya gerektireceğini bilmezken nasıl plan
yapabiliriz?
3-Tedbirli olmakla korku içinde yaşamak arasında ince bir çizgi vardır.
Sürekli yeni önlemler almayı düşünmek yerine, biraz da inanç kaslarımızı
çalıştırsak nasıl olur?
Sema'dan SEMAya Not: "Bu güzel kitapta, toplam 54 tane anlamlı hikâye var. Yazarımız bunlara "masal" diyor ve kitapta her masalın ardından "mesaj", "seyir defteri", "alıştırma", ve güzel bir özlü söz içeren "alıntı" bölümlerine yer veriyor. Masalın ardından gelen tüm bu bölümler, bence en az masal kadar etkileyici bilgiler içeriyor. Bu kitap bende güzel bir kişisel gelişim kitabının etkisini yarattı; her yaştan kitapseverlere hararetle tavsiye ederim."
“İnsanların mutluluğunu doğrudan belirleyen tek şey, minnettarlık
duygusudur. Minnettarlık ve şükran, içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız
olarak duyabileceğiniz bir duygudur. Her şeye sahip olabilirsiniz ama sahip
olduklarınıza değer biçmiyorsanız kendinizi çok kötü hissedersiniz. Çok az şeye
sahip olabilirsiniz ama bunlara değer veriyorsanız kendinizden hoşnut
olursunuz. Çok basittir: Ne kadar minnettar olursanız, o kadar mutlu olursunuz.
Ne kadar az şükran duyarsanız, o kadar mutsuz olursunuz.” Dennis Prager
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sema'dan SEMAya DER Kİ: "Lütfen yorum yazmaya üşenmeyin; hepimizin moral ve motivasyona ihtiyacı var :) Ama paylaşımı hiç beğenmediyseniz, üşenmenizi anlayışla karşılayabilirim... Şaka şaka, her yoruma açığım; siz yeter ki yazın..." 😊 💖💖💖