HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


11 Eylül 2020 Cuma

ALLAH'A GÜVENMEYİ ÖĞRETEN MASAL - JUDİTH MALİKA LİBERMAN - MASAL TERAPİ - MASALLARLA KİŞİSEL GELİŞİM - BÜYÜKLERE MASALLAR



“TESLİMİYET, YAŞAM AKIŞINA KARŞI KOYMAK YERİNE ona izin vermeyi içeren, basit ama çok derin bir bilgeliktir. Sizin, yaşam akışını deneyimleyebileceğiniz tek yer Şimdi'dir; öyleyse teslim olmak, şimdiki ânı koşulsuz ve çekincesiz bir biçimde kabul etmektir. O, OLANA İÇSEL OLARAK DİRENMEYİ BIRAKMAKTIR.” Eckhart Tolle


Endİşelİ kral ve hayata güvenen tamİrcİ

Bu masal, kralların sıradan insanlar gibi giyinip halkın nasıl yaşadığını görmek için krallıklarının sokaklarında dolaştıkları dönemde geçer…

Bir ülkenin kralı, sürekli korku ve endişe içindeymiş. İyi bir adammış ve halkının refahına gerçekten önem veriyormuş ama bu durum, endişesini daha da artırıyormuş. 

Güneş acaba yüzünü gösterip tarlalardaki domatesleri olgunlaştıracak mı?
Üzümleri don kıracak mı?
Danışmanları ona ihanet edecek mi?
Acaba bir ordu gelip saldıracak mı?

Bir şey ters gittiğinde saçını başını yolar, iyi gittiğinde de “ya kötü bir şey olursa” diye endişeden midesine ağrılar girermiş. Kısacası, çok dertliymiş.

Bir akşam, bir seyyah gibi giyinmiş ve ülkenin en fakir mahallelerinden birinde dolaşmaya başlamış.
Küçük bir kulübede masada oturmuş, çorba ve ekmekten oluşan mütevazı akşam yemeğini yiyen bir adam görmüş. Ancak dikkatini çeken, adamın güzel gülümsemesiymiş. Kral şimdiye kadar hiç böyle koşulsuz bir hoşnutluk ifadesi görmemiş; sanki adamın yüzündeki gülümseme, bütün odayı aydınlatıyormuş. Kulübeye ve yemeğe bakınca, adamın neden bu kadar mutlu olduğunu merak etmekten kendini alamamış. Kapıyı vurmuş ve adamdan, kendisini bir gece için misafir etmesini istemiş. Fakir adam onu hemen içeri davet etmiş, ekmeğini ikiye bölmüş ve büyük parçayı seyyaha vermiş. İki adam birlikte sofraya oturmuşlar. Kral, adama ne iş yaptığını ve dışarıdan bile belli olan hoşnut ifadesinin sebebini sormuş.

“Ben bir ayakkabı tamircisiyim. Bugün iki ayakkabı tamir ettim, bir ekmek ve bir de mum alabildim. Ayrıca çorbama katacak sebze yaprakları topladım ve sen geldiğinde de güzel bir yemeğin tadını çıkarıyordum. Şimdi paylaşacak biri olduğu için daha da güzel oldu. Ben mutlu olmayayım da kim olsun?
Kral, adamın düşünce tarzının basitliği karşısında afallamış ve biraz bozulmuş. Nasıl olur da bu adam, hayatı güvencede değilken, kendini bu kadar şanslı sayabilirmiş? Bazılarında hiç geleceği düşünmek, planlamak yok, diye geçirmiş içinden.

“Ya yarın hiç iş olmazsa, o zaman ne yiyeceksin?”
“Eh” demiş gözleri parlayan adam; 
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim ki?”

Kral sarayına dönerken, “Ne basit düşünce!” diye mırıldanmış. “Bu adam belli ki hiç gerçek bir zorlukla karşılaşmamış. Karşılaşsaydı biraz endişe ederdi.” Ve ona bir ders vermek için adamı test etmeye karar vermiş.

Ertesi gün, ayakkabıların tamir edilmesini yasaklayan bir yasa çıkarmış. Akşam olduğunda da adamın kulübesini ziyaret edecekmiş. Onu çaresiz bir halde, önceden hazırlıklı olmadığı için pişmanlık içinde bulacağını düşünüyormuş. 
Akşam kulübeye gittiğinde, yüzü neşeyle parlayan adam, yine mum ışığıyla aydınlanmış odasında oturuyormuş. Önünde, ekmek ve çorbadan oluşan yemeği duruyormuş ve görünen o ki, masada bu kez bir parça da peynir varmış. “Nasıl olur?!” diye feryat etmiş kral ve planının neden başarısız olduğunu öğrenmek için kapıyı çalmış. Adam, misafirini ağırlamaktan gerçekten mutluymuş ve onu sıcak bir şekilde buyur edip bir önceki gece olduğu gibi, yemeğini onunla paylaşmış.
Kral, adama o günün ekmeğini nasıl kazandığını sormuş.
“Bugün aletlerimle çarşıya gittim ve ilginç bir şekilde, ayakkabı tamir etmenin suç olduğunu öğrendim. Kuyunun yanında otururken, kovalarını evine taşımaya çalışan yaşlı bir kadın gördüm. Ona yardım edince bana para verdi. Bunun üzerine tekrar kuyuya gidip bütün gün su taşıdım. Günlük ekmeğimi, mumumu ve hatta biraz peynir alacak kadar kazandım.

“Ama ya yarın?” diye feryat etmiş kılık değiştirmiş olan kral. 
“Yarın için nasıl endişelenmezsin?”
Adam, “Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevaplamış yine.

Bu tavrı, kralı daha da kızdırmış.
Ertesi gün, bu iflah olmaz aptala bir ders vermek konusunda daha da kararlı olan kral, bu kez su taşıma işini yasaklayan bir yasa çıkarmış. Ve o akşam yine adamın evine gitmeye karar vermiş.
Akşam, adamın mum ışığıyla aydınlanan sofrasında ekmek, çorba ve peynirin yanında, bu kez bir parça da sosis görünce çok şaşırmış! Odaya girer girmez, ne kadar bozulduğunu gülümsemesiyle gizleyerek atılmış: 
“Öyle görünüyor ki dostum, bugün bir kez daha başarmışsın. Bugün geçimini nasıl sağladın?”
Mutluluktan yüzü parlayan adam, misafiri için sosis keserken, “Eh, bugün de bir inşaatta iş buldum” demiş.

“Ama ya yarın iş bulamazsan?”
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?”

Kral, bu adama bir şey öğretmek istiyorsa daha kökten bir çözüm bulması gerektiğini düşünmüş. Böylece ertesi gün, bütün inşaat işçilerini zorla orduya yazdırmış. O akşam büyük bir güvenle ayakkabı tamircisinin evine gitmiş, pencereden bakınca bir de ne görsün: mutluluktan yüzü parlayan adamın masasında ekmek, peynir, çorba, sosis ve şarap varmış! Kral kapıya vurmadan içeri girmiş ve “Şimdi hangi talih kuşu kondu omzuna?!” diye feryat etmiş. 
Ayakkabı tamircisi, misafirini sıcak bir şekilde buyur edip açıklamış: 
“Bugün tam inşaatta çalışmaya başlamıştım ki gardiyanlar geldi ve bizi orduya yazdılar. Bana bir üniformayla bir kılıç verdiler ve bütün gün sarayın dışında nöbet beklememi söylediler. Gün sonunda maaşımı almaya gittim ama saray muhafızlarının ancak ayın sonunda maaş alabileceklerini öğrendim. Eve yürürken bir emanetçi dükkânının önünden geçiyordum. Kılıcımın palasını, bir aylık yiyecek karşılığı emanet bırakmaya karar verdim. Ay sonunda maaşımı alınca palayı geri alacağım. Bu arada kendime ahşaptan bir pala yonttum.”

“Ama ya sarayda palayı kullanmanı isterlerse?”
Ayakkabı tamircisi, misafirine bir bardak şarap doldururken; 
“Bugün günü kurtardı yarın da günü kurtarır. Daha gelmemiş gün için neden endişe edeyim?” diye cevap vermiş.

Kral sesini çıkarmamış. Şimdi adamı köşeye sıkıştırdığını düşünüyormuş. Ertesi günün gelmesi için sabırsızlanıyormuş. Yarını hiç düşünmeden bugünü yaşayanların başına mutlaka gelecek sefaleti tatmasını istiyormuş.

Ertesi gün kral, ayakkabıcının önünde bir hırsızın yakalanması için düzen kurmuş. Baş muhafızın, hırsızın elini kalabalığın önünde kesmesi için tamirciyi seçmesini sağlamış. Ayakkabı tamircisi öne çıkmış; biraz tereddütlü görünüyormuş. Baş muhafıza doğru bakarak. “Tanrım bana yardım etsin, ben bir sineği bile öldürmedim. Bu adamın bu cezayı hak ettiğinden ne kadar eminsin?” demiş.
“Kralın emri, karşı mı geleceksin?”
“Hayır, elbette buna cesaret edemem. Sadece Tanrı’nın onayını almama izin ver” demiş.
Ve ayakkabı tamircisi orada, kalabalığın önünde diz çöküp yüksek sesle Tanrı’ya yakarmış: “Tanrım, eğer bu adam suçluysa palama kuvvet ver, kutsal cezanı uygulayayım. Ama masumsa, sana palamı tahtaya çevirmen için yalvarıyorum. Elim bir masumun kanıyla kirlenmesin.”
Duası bitmiş ve şaşkın kalabalığın karşısında tahta palasını kınından çıkarmış! Halk mucizeyi alkışlamış, Tanrı’ya övgüler düzmüşler, ayakkabıcının cesaretini alkışlamışlar ve tabii hırsız da serbest bırakılmış.
Bu sahneyi seyreden krala gelince… O da kahkahalar atmaya başlamış. Ayakkabı tamircisine yaklaşmış ve sormuş: “Beni tanıdın mı?”
Tamirci, kralın yüzüne bakmaya cesaret edemeyerek önünde eğilmiş. “Ekselansları, elbette sizi tanıdım, siz kralsınız.”
Ama kral ısrar etmiş: 
“Bana bak, beni tanıyabildin mi? Üç gece üst üste sofrana misafir oldum. Şimdi de sen benim soframa dilediğin sürece misafir olacaksın. SENİN DÜNYAYA OLAN İNANCIN, BENİM ARADIĞIM İLAÇTI.”

Ve böylece, kalbi gerçek inancı bilen basit bir ayakkabı tamircisi, endişeli kralın en güvendiği danışmanlarından biri olmuş.

JUDİTH MALİKA LİBERMAN

Mesaj: Her gün, kendi kısmetiyle gelir.
1-Yaşadığın günü, yarını planlayıp onun için endişelenerek mi geçiriyorsun?
2-Yarının ne getireceğini veya gerektireceğini bilmezken nasıl plan yapabiliriz?
3-Tedbirli olmakla korku içinde yaşamak arasında ince bir çizgi vardır. Sürekli yeni önlemler almayı düşünmek yerine, biraz da inanç kaslarımızı çalıştırsak nasıl olur?

Sema'dan SEMAya Not: "Bu güzel kitapta, toplam 54 tane anlamlı hikâye var. Yazarımız bunlara "masal" diyor ve kitapta her masalın ardından "mesaj", "seyir defteri", "alıştırma", ve güzel bir özlü söz içeren "alıntı" bölümlerine yer veriyor. Masalın ardından gelen tüm bu bölümler, bence en az masal kadar etkileyici bilgiler içeriyor. Bu kitap bende güzel bir kişisel gelişim kitabının etkisini yarattı; her yaştan kitapseverlere hararetle tavsiye ederim."



“İnsanların mutluluğunu doğrudan belirleyen tek şey, minnettarlık duygusudur. Minnettarlık ve şükran, içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız olarak duyabileceğiniz bir duygudur. Her şeye sahip olabilirsiniz ama sahip olduklarınıza değer biçmiyorsanız kendinizi çok kötü hissedersiniz. Çok az şeye sahip olabilirsiniz ama bunlara değer veriyorsanız kendinizden hoşnut olursunuz. Çok basittir: Ne kadar minnettar olursanız, o kadar mutlu olursunuz. Ne kadar az şükran duyarsanız, o kadar mutsuz olursunuz.Dennis Prager