HOŞGELDİM


"HOŞ GELDİNİZ" ve umarım "HOŞ BULARAK" AYRILIRSINIZ... 😊

BU BLOGDAKİ HER ŞEY, KENDİMİZİ "BİRAZ DAHA İYİ HİSSETMEK" AMACIYLA PAYLAŞILIYOR...

KUR'AN'DAN, RUHUMUZA HUZUR VEREN AYETLER; UMUT VE YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYAN ŞİİRLER VE ŞARKILAR; ÖZENLE SEÇİLMİŞ FAYDALI ÖZLÜ SÖZLER VE ALINTILAR; İÇİMİZİ AÇAN HARİKA FOTOĞRAFLAR VE TABLOLAR; YOL GÖSTERİCİ HİKAYE VE MASALLAR; HUZUR VEREN SÖZSÜZ MÜZİKLER (DALGA, MARTI, YAĞMUR, KUŞ, DERE SES KAYITLARI VEYA MOTİVASYON MÜZİKLERİ); ŞİFA VEREN MÜZİKLER vs. vs.

MUTLAKA İÇLERİNDEN BİRİ VEYA BİRKAÇI SİZE DE HİTAP EDECEKTİR; ONLARI KENDİ İYİLİĞİNİZ İÇİN KULLANIN!

HUZURLU OLMAK İÇİN "KİŞİSEL ÇABA ve İSTEK" GEREKTİĞİNİ HEP HATIRLAYALIM ve KENDİ HUZURUMUZU İNŞA ETMEK İÇİN BİR AN EVVEL HAREKETE GEÇELİM İNŞALLAH...

HUZUR BULANLARDAN VE ŞÜKREDENLERDEN OLABİLMEMİZ ÜMİT VE DUASIYLA... 💖

"Huzuru ifade eden şiirlerden mısralar ya da kutsal metinlerden cümleler okumak, zihin yapınıza İYİLEŞTİRİCİ MERHEM etkisi yapar." Norman Vincent Peale


2 Ocak 2017 Pazartesi

TOLSTOY'DAN KİŞİSEL GELİŞİM - MUTLULUĞU BULAN ÇİFTİN HİKAYESİ: İLYAS - MASALLARLA KİŞİSEL GELİŞİM - BÜYÜKLERE MASALLAR

50 YIL MUTLULUĞU ARAYIP SONUNDA BULAN YAŞLI ÇİFTİN DERS ALINACAK ÖYKÜSÜ...
("SEVGİ NEREDEYSE TANRI ORADADIR" ESERİNDEN KISA BİR MASALSI ÖYKÜ)
ALIN SİZE HARİKA BİR "KİŞİSEL GELİŞİM" YAZISI...



İLYAS

Zamanın birinde Ufa ilinde İlyas adında bir Başkırt yaşardı. Babası ona bir varlık bırakmamıştı. Sadece bir yıl önce onu evermiş ve sonra da ölmüştü. O anda İlyas’ın bütün mülkü yedi kısrak, iki inek ve yirmi koyundan ibaretti. Ama İlyas, çift-çubuk işlerinden çok iyi anlıyordu; sabah erken saatlerden akşamın geç saatlerine kadar karısıyla birlikte uğraşıp didiniyor, herkesten daha erken kalkıp daha geç yatıyor ve yıldan yıla zenginleşiyordu. İlyas ömrünün otuz beş yılını böyle çalışmakla geçirdi ve büyük bir servet edindi.
200 baş atı, 150 sığırı ve 1200 koyunu oldu İlyas’ın. Atlarına ve sığırlarına yanaşmalar bakıyor; hizmetçi kızlar kısrakları ve inekleri sağıp kımız, tereyağı ve peynir yapıyorlardı. İlyas her şeye fazlasıyla sahip olmuştu, İlyas’ı tanıyan herkes onun hayatına gıpta ediyordu. İNSANLAR:"İLYAS ŞANSLI BİR ADAM, HER ŞEYİ YETERİNCE VAR, ONA ARTIK ÖLÜM YOK!” DİYORLARDI. 

Hatırlı insanlar İlyas’la tanışıyor ve onunla dostluk kuruyorlardı ve sürekli olarak evine konuklar geliyordu. İlyas hepsini ağırlıyor ve onlara yemekler ve içkiler sunuyordu. Gelen her kim olursa olsun, herkes için kımız, çay, balık salamurası ve koyun eti daima hazırdı. Konuklar mı geldi; hemen bir ya da iki koyun kesiliyordu; konuklar kalabalık mı geldi, o zaman bir de kısrak kesiliyordu.

Evlat olarak iki oğlan, bir kızı vardı İlyas’ın. İki oğlunu everdi; kızını da kocaya verdi. İlyas yoksulken oğulları da onunla çalışıyor, atlara, sığırlara, koyunlara bakıyorlardı; fakat zenginleşince oğlanlar cıvıttılar ve birisi içmeye başladı. Biri -büyük olanı- bir dalaşmada öldürüldü; diğeri, genci, kibirli bir kadın aldı, babasına hürmet etmez oldu ve İlyas da onun payını verip yanından ayırmak zorunda kaldı; evi ve sığırları ona verdi ve böylece varlığı azaldı. 

Bir süre sonra koyunlarına bir kıran girdi ve çoğu telef oldu. Daha sonra bir kıtlık senesi geldi, saman yoktu ve kışın epeyce inek telef oldu. Ondan sonra Kırgızlar en iyi atlarını çalıp götürdü ve varlığı sürekli daraldı. İlyas düştükçe daha da aşağı düşüyordu. Ve gücü gitgide zayıflıyordu. 

Yetmişli yaşlarında İlyas öyle bir hale geldi ki postlarını, halılarını, eyer ve çadırlarını, en sonunda son ineğini de satmak zorunda kaldı; öyle ki artık hiçbir şeyi kalmadı. Göz açıp kapayıncaya kadar elindeki her şeyi kaybetti ve karısıyla birlikte ömrünün son günlerinde başkalarının yanında sığınak aramak zorunda kaldı. İlyas’ın halen sahip olduğu tüm varlığı, üstündeki elbiseler, bir post, bir külah, yemeniler, ayakkabılar ve zaten o da yaşlı olan karısı Şam Şemagi’den ibaretti. Oğlu uzak bir diyara göç etmiş, kızı ise ölmüştü. İhtiyarlara yardım edecek kimse yoktu.

Komşusu Muhammedşah ona acıdı. Muhammedşah ne zengin, ne de fakirdi; iyi-kötü geçinip gidiyordu ve iyi bir adamdı. İlyas’ın konukseverliğini hatırlıyor, ona üzülüyordu: “Sen ve karın benim evime gelin” dedi. Yazın gücün yettiği kadar sebze bahçesinde çalışırsın, kışın da inekleri yemlersin, Şam Şemagi kısrakları sağar ve kımız yapar. Ben yiyeceğinizi-giyeceğinizi veririm, bir şeye ihtiyacınız olursa söylersiniz bana, onu da veririm. İlyas komşusuna teşekkür etti ve eşiyle birlikte yanaşma olarak Muhammedşah’ın yanında yaşamaya başladı. 

Başlangıçta zor olduysa da ihtiyarlar zamanla buna alıştılar ve güçlerince çalıştılar. Yanında böyle kimselerin bulunması beyin işine geliyordu; ihtiyarlar zaten çiftçilik etmişlerdi ve bütün işleri yapabiliyorlardı; dalga geçmiyor, aksine tüm güçleriyle çalışıyorlardı. Muhammedşah’ı sadece, böyle mümtaz insanların bu kadar dibe düşmüş olmasını görmek üzüyordu. Derken bir gün uzaklardaki akrabaları Muhammedşah’a konuk geldiler. Birlikte bir de molla gelmişti. Muhammedşah İlyas’a bir koyun yakalayıp kesmesini emretti. İlyas koyunu yüzdü, pişirdi ve içeriye konuklara yolladı. Konuklar koyun etinden yediler, çay içtiler ve kımıza başladılar. Konuklar ve ev sahibi halılar üstünde kuş tüyü minderlere oturmuş, taslardan kımız içiyor ve sohbet ediyorlardı; işini bitiren İlyas ise kapı önünden geçip gitmekteydi. Muhammedşah onu görünce, konuklardan birine sordu:

“Kapıdan geçen ihtiyarı gördün mü?” “Gördüm”, dedi konuk. “Belli biri mi, özelliği ne?”
– O buraların en zengin adamıydı; adı İlyas; belki bir şeyler duymuşsundur hakkında?
– Duymaz olur muyum, dedi konuk, gerçi kendisini hiç görmemiştim, ama ünü çok uzaklara yayılmıştı.
_ Düşünsene, şimdi hiç bir şeyi yok artık, yanımda işçi olarak çalışıyor, karısı da kısrakları sağıyor. 
Konuk buna şaşakaldı, dilini şapırdattı, başını salladı ve konuştu: “Evet işte böyle, şans çark gibi dönüyor, birini yukarı yükseltirken, başkasını aşağı indiriyor. Ne dersin, bu durum ihtiyara dokunuyor mudur?” dedi konuk. Kim bilir? Sessiz sakin yaşayıp gidiyor ve iyi çalışıyorlar. Bunun üzerine öteki sordu: Onunla biraz laflamak mümkün mü? Yaşantısı hakkında soru sormak istiyorum. Elbette, ne demek! dedi ev sahibi ve çadırdan seslendi: Babay (bu, başkırtçada: dedeciğim, demektir), içeri gel, kımız iç; senin kocakarıyı da çağır. Ve İlyas karısıyla içeri girdi. Konukları ve beyi selamladı, besmele okudu ve çadır girişinde yere çömeldi, karısı ise perdenin gerisine gitti ve ev sahibesinin yanına oturdu.
İlyas’a bir tas kımız sunuldu. İlyas konukların ve ev sahibinin şerefine kadeh kaldırdı, eğildi, azıcık yudumladı ve kadehi dikti. Ee, nasılsın dedeciğim? dedi yabancı. 
Bize bakıp -bir zamanlar bahtiyarken şimdi sefalet içinde olan- yaşantını düşündüğünde ağırına gidiyor mu? 

İlyas güldü ve konuştu: Baht ve bahtsızlık hakkında ben ne desem sen bana inanmazsın; en iyisi benim hanıma sor; o bir kadındır, yüreğini dilinde taşır, o sana bütün hakikati söyleyecektir. 
Ve yabancı, perde ardına seslendi: Neneciğim söyle bana eski zamandaki bahtiyarlığınla şu anki bahtsızlığın hakkında fikrin nedir? O zaman Şam Şemagi perde ardında şöyle dedi. 
Benim hükmüm şu: İhtiyar ve ben elli yıl birlikte yaşadık, mutluluğu aradık ama bulamadık; şimdi ilk defa, artık hiçbir şeyimizin olmadığı ve işçi olarak yaşadığımız ikinci seneden beri gerçek mutluluğu bulduk ve başka hiçbir şeye muhtaç değiliz.

Yabancılar şaşırdılar; kocakarıyı görmek için evin beyi de biraz dikildi; kocakarı kollarını çaprazlama kavuşturmuş dikeliyor, gülüyor, ihtiyar kocasına bakıyordu; ihtiyar adam da gülüyordu. Kocakarı bu kez bir kere daha konuştu: 
Ben gerçeği söylüyorum, şaka etmiyorum. Biz bir yarım asır mutluluğu aradık ve zengin olduğumuz o uzun zaman içinde, onu hiç bulamadık; şimdi elimizde hiçbir şey kalmamışken, başkalarının yanında sığınma ararken, mutluluğu bulduk, daha iyisine ihtiyaç duymayacak kadar. 

Peki şimdiki mutluluğunuzun kaynağı nedir? Kaynağı şudur: Biz zenginken, benim ihtiyar ve ben bir saat bile boş kalmıyorduk; birbirimizle konuşamıyorduk, ahiret hayatımızı düşünemiyor, Allah’a ibadet edemiyorduk. Derdimiz başımızdan öyle aşkındı. Kâh konuklar bize geliyordu – o zaman, arkamızdan kötü konuşmasınlar diye, onları nasıl ağırlayacağımız, onlara ne sunacağımız derdine düşüyorduk. Kâh konuklar gidiyordu – o zaman, sırf kaytarma ve tıkınma fırsatı kollayan işçilere bakmamız gerekiyordu; hiçbir şey kaybolmasın diye, onlara göz kulak oluyorduk ve böylece günaha giriyorduk. Kâh kurtların bir dana yahut tay parçalamaması; hırsızların atlarımızı çalmaması gailesine düşüyorduk; yatağa yatsak koyunlar kuzuları ezebilir kaygısından uyuyamazdık, gece yarısı kalkıp ahıra giderdik. Birazcık sakin kalsak hemen yeni bir tasa, kışlık yem temini tasası başlardı. Üstelik hepsi bu da değil. İhtiyarla ben birbirimizle de geçinemiyorduk. O, “Bu böyle yapılmalı” dese, ben tersini söylüyordum ve birbirimizi taciz etmeye ve yine günah işlemeye başlıyorduk. Böylece bir dert bir derdi, bir günah diğerini izliyor ve mutlu bir gün yüzü görmüyorduk. Peki, ya şimdi?

Şimdi kocamla ben birbirimize destek oluyoruz, sevgi ve dirlik içinde birbirimizle muhabbet ediyoruz, birbirimizle didişmiyoruz ve hiç bir derdimiz de yok; tek derdimiz beyimize hizmet etmek. Gücümüz yettiği kadar çalışıyoruz; beyimiz bir zarara uğramasın, aksine kazansın diye canla başla çalışıyoruz. Evimize geldiğimizde yiyecek yemeğimiz var; akşam olduğunda kımızımız hazır; soğuklar gelince, ısınmak için tezeğimiz de var, postlarımız da. ŞİMDİ BİRBİRİMİZLE KONUŞMAK, AHİRET HAYATIMIZI DÜŞÜNMEK VE ALLAH’A İBADET ETMEK İÇİN ZAMANIMIZ VAR. Elli yıl mutluluğu aradık ve ilk defa şimdi bulduk onu. 

Konuklar güldüler. Fakat İlyas: "Gülmeyin kardeşler" dedi, bu şaka değil; bilakis insan yaşamı böyledir. Biz ikimiz daha önce ahmaktık, variyetimizi yitirdiğimiz zaman ağlamıştık; ama Tanrı bize gerçeği ifşa etti ve biz size onu gösteriyoruz; kendimizi eğlendirmek için değil, bilakis sizin selametiniz için! 

Ve molla konuştu: Bu, ince bir kavrayış gerektiren bir bahistir; İlyas özlü gerçeği konuştu; kitapta da böyle yazılmıştır. Ve konuklar gülmeyi kesti, derin düşüncelere daldılar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sema'dan SEMAya DER Kİ: "Lütfen yorum yazmaya üşenmeyin; hepimizin moral ve motivasyona ihtiyacı var :) Ama paylaşımı hiç beğenmediyseniz, üşenmenizi anlayışla karşılayabilirim... Şaka şaka, her yoruma açığım; siz yeter ki yazın..." 😊 💖💖💖